Merhaba.Aslında bu olayı böyle "ultra" görmemiz "Tasarım metaforu" kavramına götürüyor bizi.10 sene önceki telefonları düşünün,bugünkü telefonların sahip olduğu fotoğraf kalitesine göre nasıldı? Bence daha ilkeldi.Işıkları tam seçemiyorduk.Bulanık çıkıyordu.Göz'de kırmızı ışık beliriyordu vs.Göz'ün evrimi de öyle.Bir de muhtemel bir faktör de şu; göz'ün evrimi diğer duyularımızdan önce gelişti.Yani milyarlarca yıl önce,daha yeni yeni canlılık emaresi gösterdiğimiz sırada bir koku alma yetisine sahip değildik,sesleri duyma yetisine sahip değildik.Buna karşılık çevresel uyarılara tepki verebiliyorduk.Niye,çünkü en basit ışığa doğru yöneliyorduk yani güneşe.(1)Tabii ki bunu gözümüzle yapmıyorduk.Ortada primitifliğin son noktası; bir reseptör olarak da sayılamayacak mikroskobik düzeydeki duyumuz vardı.Ve bu duyu-cuk bizi ışığa doğru hareket etmemize olanak sağlıyordu.İşte bu duyu-cuk'un milyar yıldaki evrimi bu noktaya geldi.Birçok canlının gözü vardır ama çok azı bizim gibi komplike renkleri ayırt edebilir.Bir zamanlar bizler de ayırt demiyorduk.Ne zamanki kafamızı yukarı kaldırdık,ne zaman ki çevremizi daha iyi algılamaya başladık o zaman çeşitli renkleri ayırt etmeye başladık.Bir de veri işleme olayındaki hızımız da yine çevremizin farkında olmamızdan ileri gelmektedir.Diğer birçok canlı gibi verileri anında işleriz çünkü:
- Pratik olmak durumundayız çünkü avcı veya tehlike beklemez.
- Algılarımız ön yargısaldır.Bir nesneyi gördü ve anlamlandırdı mı,bir dahaki sefere tekrar anlamlandırmak zorunda kalmaz.Ve zaman kazanır.Bu da bir avantaj.Yani zihnimizde bir taş fenomeninin olması,kafamıza gelen cismin ne denli ağır ve sarsıcı olabileceğini hesaplamak suretiyle algılayıp ani refleks geliştirmemize olanak sağlar.Bu da bizi hayatta tutar.
(1): Güneşe yönelmemizin nedeni enerjidir.Hayat güneşin yüzü suyu hürmetine yaşamını idame ettiriyor diyebiliriz.Dolayısıyla bir zorunluluk.