Aslında temeline inersek, bahsi geçen "gerçeklik" atfı da bir inanç. Bir kabul. (Evet bilimsel referansları kabul etmeden hiç bir ilerleme sağlayamayız ancak teorik olarak birer kabuldürler) Yani insan BİLGİ'yi bütün olarak anlayabilme kapasitesinden mahrum olduğu için, elde ettiği bilgiyi sınıflandırmak, nitelendirmek, değer (gerçeklik düzeyi teori hipotez gibi) kategorize etmek zorundadır. Bilimsel düzeyde bilgiyi sınıflandırmak iyi sonuçlar verirken, bilimle iştigal etmeyen bireylerin bilgiyi KENDİ KISTASLARINA göre sınıflandırması kendilerini konfor alanında tutarken, farkında olmadan olumsuz bir algı üretmekte. Kişi detaylarına vakıf olmadığı bir konuyu (dünya düzdür gibi) araştırmaktan, detaylandırmaktan, sonucu netleştirmekten aciz olduğu, ya da bunu yapmaya üşendiği için, ona karşı bilimsel değil, duygusal bir tepki vererek sınıflandırıyor. Böylece artık onunla meşgul olmaktan kurtuluyor zihni.
"Evrim teorisini detaylarıyla bilmiyorum. Ancak bence, benim değer yargılarıma göre insan maymundan gelemez. O zaman evrim koca bir yalan. " Bu örnek, anlama çabasına girmediği konuyu duygusal tepki vererek sonuçlandırmayı görüyoruz. Aynı şekilde evrim mutlak gerçektir demek de duygusal tepkidir. Tanrı kesinlikle yoktur. Tanrı mutlak olarak vardır gibi yaklaşımlar, anlamaktan aciz olunan konuyu duygusal olarak mutlak bir tepkiyle sınıflandırma aslında. Kişi detaylı araştırma yapmadan anlamadığı konu hakkında konfor alanını değiştirmeksizin bir sonuca sahip olur. Zihni bir konuda uzmanlaşma zahnmetinden (!) kurtulmuş olur.
İnsan türü yaşamda kalmayı merkezden çıkarmakta zorlandığı için, bilimsel felsefi dini konuları tüm yönleriyle anlama çabasını zahmetli bulabilir. Duygusal tepkiler ile olayları (ve hatta kişileri) gruplandırıp sınıflandırıp niteleyip dikkatini yaşamda kalmaya devam edeceği konulara odaklamaya yardımcı olur.
Tabii ki yazının sonu kocaman bir MALESEF ile bitmeli değil mi.....