Atom çekirdeklerinin bir enerji kaynağı olarak kullanılması beklentisi yüzyılın başında radyoaktivitenin keşfi ile doğmuştur. Bazı atomların bünyelerinden kendi kendilerine, gazlan
iyonlaştırmak, fotoğraf plâkalarına tesir etmek gibi özelliklere sahip partiküller atmaları, bu
olaylarda enerji olduğunu belli etmiş ve bu keyfiyet 1902'de Curie'ler tarafından "rayoaktif
bir elementin her atomunun sabit bir enerji kaynağı olarak faaliyette bulunduğu" şeklinde
ifade edilmişti. Bu tarihlerden itibaren bu enerjinin menşe ve mahiyetine dair çeşitli teoriler
ortaya atılmaya başlanmıştır.
Radyoaktif maddelerde; maddeden enerji elde edilmesi keyfiyetinin ve umumiyetle çekirdek
enerjisinin izahını yapmakta büyük bir güç gösteren bağlantı, Einstein'ın kurduğu kitle ile
enerjinin eşdeğerliği bağıntısıdır. Elementlerin yapı taşlarından kurulması sırasında, ortaya
çıkabilecek enerji değerlerinin kimya reaksiyonlarında karşılaşılanlarla kıyas edilemeyecek
kadar büyük olduğunu gösteren ilk hesaplar, eşdeğerlik esasına göre 1915 sıralarında yapılmıştır. Bu hesapların neticeleri, bugünkülerden farklı düşünüşlere dayanılmış olduğu
için, bu çeşit hesapların bugün götüreceği neticelere tamamen uymazsa da çekirdek enerjileriyle kimyasal reaksiyon enerjileri arasındaki mertebe farkına işaret etmek bakımından
dikkate değer.
Atom enerjisi problemi etrafındaki çalışmalar, yüklü parçacıkların hızlandırılmasına ait çeşitli metotların gelişmeye ve büyük enerji miktarlarını meydana vuran çekirdek reaksiyorlannın kaşfedilmeye başladığı 1930 yılına gelinceye kadar az çok akademik olmaktan ileri geçmemiştir. Kitlenin enerjiye dönüştürülmesi konusundaki spekülatif
beklentiler ancak, 1939da çekirdek bölünmesi olayının keşfedilmesi ile, nihayet müspet bir
istikamete yönelmiştir.
Bölünme olayları bugün ilim ve teknikte bilhassa iki gaye bakımından çok önemlidir:
1) Başka hiç bir vasıtayla ulaşılamayan ölçüde enerjiler elde edilmesi,
2) Bölünme ürünlerinden suni radyoaktif elementlerin elde edilmiş olmasıdır.
Böylece, içerisinde bölünmelerinin kontrollü olarak gelişmesine imkan verecek şekilde düzenlenmiş bir sisteme ise; "Nükleer reaktör" veya "Çekirdek reaktörü" yahut da sadece "Reaktör" denilmektedir. 1938 yılında Otto Hahn ve Fritz Strassmann tarafından çekirdeğin fisyon yapma özelliğinin keşfi ve reaksiyonda açığa çıkan parçacıkların enerjilerinin tayininden
sonra, fisyon hadisesinin verdiği enerjinin faydalı bir şekilde kullanılması, insanoğlu için
çok ilgi çekici olmuştur.[1]
Kaynaklar
- Haşim EKENER. Nükleer Enerji Ve Sigorta. ISBN: TR9900007. Yayınevi: Generelı. sf: 258.