Felsefe akıl sevgisi olarak tanımlanması nedeni ile aynı zamanda bilimin de ebesi olarak var sayılır.
Hem temel çıkış noktası olarak soru ve soruya yönelik cevap arayışı hem de hemen hemen her konuyu kendi sorunsalı sayışı felsefe ile bilimi ebeveyn-evlat yapar .
Dolayısıyla Felsefenin sorduğu sorular ile aradığı cevaplar kümesi, bilimin sorduğu sorular ile aradığı cevaplar kümesini de kapsadığından ve tersinden yola çıkarak diyebiliriz ki; Bilim felsefenin her sorusuna cevap olamayabilir fakat bilimin her cevabının felsefede soru olarak ve önceden karşılığı vardır.
Ve yine dolayısıyla, Felsefi her iddia bilimle desteklenmeyebilir ancak bilimle desteklenen her iddianın mutlaka felsefi bir arka planı vardır.
Felsefe akıl yürütme ise bilim bu akıl yürütmenin maddi dayanaklarını ortaya koyma sürecidir. Bilim olgulara dayanır, felsefede olgulara dayanma zorunluluğu yoktur. Yöntemleri farklıdır. Bilim deney, gözlem gibi yöntemlere başvururken felsefe refleksiyon (düşüncenin düşünsel alana yönelmesi, dönmesi) ve saf düşünceye yönelir. Bilim, seçtiği olgu alanını inceler, felsefe ise olayların özü ve kavramların anlamı ile ilgilenir.
Ve evet sonuç olarak Felsefi her iddia, bilimin bugünkü seviyesi, yeterliliği kapsamında ise şimdi, değil ise zamanla mutlaka desteklenebilir, kanıtlanabilir veya çürütülebilir de.
Ancak felsefenin sorduğu bazı sorular vardır ki; bilimin en temel dayanağı ve varlık sebebi olan “yanlışlanabilme ” ve dolayısıyla “doğrulanabilme” ilkesidir ki, bilim “bundan sonrası beni aşar ve işim de değil der”. Örneğin Tanrı var mıdır yok mudur sorusunda en üst seviyede somutlaşan inanç temelli her soru gibi…
Ancak bunun dışındaki sorulara da çoğu felsefe akımı yahut felsefi yaklaşım aynı şeyi , gerek öngördüğü ve hedeflediği toplumsal model gereği, ki her toplumsal modelin, öngörünün dayandığı bir felsefe vardır (kapitalist toplumun dayanağı olan pragmatizm= işbitiricilik felsefesi gibi) , gerekse tıkanan emperyalist sistemlerin soluk borusu olarak sonradan icat edilen “hiçlik felsefesi” gibi, önümüze koyar ve bilimin el atmasına dahi gerek duymadan ve gerektiğinde de bilimi de manipüle ederek yanıtsız bırakır.
Bu felsefi akımların ekseriyeti (çoğunluğu) felsefeyi salt dünyayı ve evreni ve dolayısı ile yaşamı yorumlamakla kendini sınırlar iken kimi felsefi akımlar ise tam tersi ve yukarıda izahı yapılan inanç temelli soruların dahi ; olasılık temelinde ve dayanakları ile (bazen de soruyu soranın beklentilerine denk düşmeyecek şekilde ve cesaretle) , toplumlar tarihi nezdinde ve bilimin öncülüğünde, neden sonuç ilişkisine dayalı cevaplarını verir.
Bu tür felsefi yaklaşımların temel iddiası ve beklentisi: Felsefenin salt yorumlama misyonu ile yetinmeyeceği, yetinmemesi gerektiği, aynı zamanda dünyayı ve evreni değiştirmek için var olduğu düşüncesine dayanır. Ki bunun adı Diyalektik Materyalist felsefedir.
Kaynaklar
-
Georges Politzer. Felsefenin Temel İlkeleri. ISBN: 9789757399360. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 544.