Tabi ki olur ama nasıl?
Et yemediği için insan ölmez. Hele hiç yüzmediği için…
Aşık olmayınca dünyanın sonu gelmez. Bütün genetik dayatmalara rağmen üreyip çoğalmayınca da…
Rakı içenler öldü de su içen ölmedi mi?
Soru soran da ölümlü sormayan da. Hatta bazı yerlerde soran daha az şanslı bile olabilir.
Fakaaaaaaat.
Onurla bitirilmesi gereken bu yaşama aynı zaman da hakkını da vermek gerekmez mi? En azından sahip olduğumuz ve dik durmamızı sağlayan omurgaya sadakat borcu olarak ve bize sunduğu imkanları sonuna kadar kullanarak.
Bize soru sorduran felsefedir. Aşık eden, kış ortası yüzdüren edebiyattır. Çoğaltan, “iyi ki” dedirten, sarhoş eden ve yeri geldiğinde en amansız şamarını yüzümüze çalıp ayıltan sanattır. Ve nihayetinde hepsi ve bir arada bizi “ot” tan farklı kılan…
Tercih tamamen bizimdir. Günahıyla da (-) sevabıyla da (+)…
Bence artı çok daha güzel görünüyor. En azından dört ana yöne de eşit mesafede duruşu ile…
(Not: Otların bizleri hayran bırakan zekalarını küçümseme maksadım yoktur. Otlardan af dilerim. Bu sadece kibrimizin artığı bir benzetmedir.)