Hayatta kalma içgüdüsüyle başlayan yüzbinlerce yıllık evrim serüveni süresince beynimiz yeni parçalar ve yeni çalışma prensipleri geliştirmiş olacak ki sadece avlanmak ve kaçmak ile yetinmeyip bunu pratik hale getirmeyi de başardık. -Puzzlelarla ve strateji oyunlarıyla büyüyen küçük bir çocuk ile sadece yaşamsal faaliyetlerini yerine getirip televizyon başında hiçbir şey öğrenip düşünmeden gelişen bir çocuğun potansiyel gelişimi üzerinden örneklendirebiliriz sanırım. Evrimden ziyade sadece türümüzün beyninin çalışma prensibine örnek vermeye çalıştım- İlkel fikirler ve buluşlar karanlıkta saklı imkanların üzerine yavaş yavaş ışıklar tuttu ve insan taşı eliyle tutmak yerine onu bir sopaya bağlayarak kullanmaya başladı ve her bir yeni icatta, şüphede insanın düşünceleri de evrilmeye devam etti. Tanrı kavramının da ortaya çıkışına vesile olduğuna inandığım "Neden" ve "Nasıl?" soruları, zaman geçtikçe tanrıyla da tatmin olamayan insanoğlunun düşünmeye ve sorgulamaya devam etmesiyle sonuçlandı. "Hayatta kalma" içgüdüsü, "hayatı sevmek" kavramına evrildi, koruyucu mekanizmalarımız duygularla desteklenmeye başladı ve insan yaşamak için, hayatta kalmak için duygusal tatmin uyandırması beklenen bir amaç, bir sebep bulmak istedi. Bilim de merak yoluyla bilinmeyenlere birer birer ışık tuttuğu için bunun bizde uyandırdığı hissiyata ve duyguya açlık çekiyormuşuz gibi düşünüyorum.