İnsan beyninin kendini kafatasının içindeki karanlığa ve izolasyona hapsetmesi ilk bakışta bir paradoks gibi görünebilir. Ancak bu evrimin bize bahşettiği en büyük armağanlardan biridir.
Bence beyin evrenin en karmaşık yapısıdır. Bu yapının hassasiyeti düşünüldüğünde onu en ufak bir hasardan bile koruyacak bir kalkanın gerekliliği ortadadır. Kafatası işte bu kalkanı sağlar. Beynimizi darbelerden, sıcaklık değişimlerinden ve diğer dış etkenlerden koruyarak onun kesintisiz çalışmasını garanti altına alır.
Karanlık ise, beynin odaklanmasını ve verimliliğini artırır. Dış dünyadan gelen ışık ve diğer uyaranlar beynin dikkatini dağıtabilir ve işlevselliğini bozabilir. Kafatasının içindeki karanlık ortam beynin kendi iç dünyasına odaklanmasını ve karmaşık düşünce süreçlerini sürdürmesini kolaylaştırır.
Bu izolasyon aynı zamanda beynin dış dünyayı algılama ve yorumlama biçimini de şekillendirir. Gözlerimiz, kulaklarımız ve diğer duyu organlarımız dış dünyadan gelen bilgileri toplar ve beyne iletir. Beyin ise bu bilgileri işleyerek kendi gerçeklik algısını oluşturur. Bu süreçte kafatasının içindeki izolasyon beynin dış dünyadan gelen ham verileri filtrelemesine ve anlamlı bir bütün haline getirmesine olanak tanır.
Belki de bazıları için sürekli telefon ekranına bakmak, kendi kafataslarının içinde yarattıkları sanal bir karanlık ve izolasyondan kaçmanın bir yoludur. Ne de olsa gerçek dünyayla yüzleşmek sanal dünyanın sunduğu basit dikkat dağıtıcı unsurlardan çok daha zor olabilir.