Muazzam Bir Soru! (Videosu olmalı)
Evrimsel biyoloji; tüm insan temelli süreçlerden bağımsız olarak ( etkilenir notu ile) ve milyonlarca yıldır akışı üzere ( Ki türümüzün varlığı bir metrelik uzunlukta son çentik bile değil iken) bir tane genel amentü ve üç tanede türümüze özgü norm ihdas eder. (Bildiğim kadarıyla)
Amentü uyumdur. Özeti de şudur: Orman kanunları, koşullar da buna uygun olduğu müddetçe geçerlidir. Ancak koşullar değiştikçe ki değişim süreklidir, bu koşullara adapte olabilecek kadar esnek olabilenlerle devam eder, ormana ve kanunlarına güvenerek direnç gösterenleri de emekli ederim.
Türümüze özgü ihdas ettiği üç normdan ilki genetik kodun “devam” dedirten bencil yapısı. Der ki: Ne edersen et hayatta kal.
İkincisi ise yedek sigortadır ve der ki. Hayatta kalamazsan bile beni ( gen olarak) hayatta tut, yani üreyerek aktar.
Üçüncüsü ve belki de en önemlisi der ki: Her ne kadar seni bencil olarak donattı isem de, sen bana bakma. Eğer ilk iki normun hayat bulabilmesinin koşulu “ortaklaşmayı şart koşuyorsa”, sana akıl verdim kullansana…
İşte buna bugün toplum diyoruz ve bizi evrimin tepesine bu denli kısa sürede ve bir metrenin son çentiğinde taşıyan şey bu.
Evrimsel biyoloji açısından benim bilgim bununla sınırlı, affola.
Biyo-politika açısından da aslında durum çok farklı bir kulvarda seyretmiyor.
Burada da temel özne uyumdur ve der ki: Sen politik bir hayvansın. Yani bilinçli emeği var edensin. Bu senin zorunlu varoluşunun anahtarı ki ihtiyaç duyduğun her şeyin üretimini şart koşar ve adı da ekonomidir. Ve ekler: Bunu var etmenin tek yolu kollektif iradedir. Çünkü hiçbir insan tek başına sınırsız olan ihtiyaçlarının üstesinden gelemez. Bu yüzden de hemcinsleri ile uyumlu olarak bu süreci inşa etmek zorundadır.
Üretimin kendisinin, ihtiyaç temelli oluşu ve türün ortaklaşa emeği ile uyumlu olma zorunluluğu, politik hayvan olmanın ikinci koşulunu dayatır. O da , türün her bireyinin ihtiyacından kaynaklı olması sebebi ile, bölüşümün de ortaklaşalığını yani uyumlu bölüşümünü dayatır.
Buna, ortaklaşa üretilenin nasıl bölüşüleceğinin kararının verilme süreçleri anlamında politika adı verilir.
Türümüzün inşa ettiği-etmek zorunda olduğu toplum, çok uzunca bir süre böyle seyretmiş ve bu topluma ilkel komünal toplum adı verilmiştir.
Ancak ne zaman ki yerleşik yaşama geçilir ve üretim araçları üzerinden özel mülkiyet türer, işte o zaman bu denge bozulur ve insanın özünü yitirdiği, kendine yabancılaştığı, sınıflı toplumlara giden yol olarak ve vesilesi ile birbirine ve doğaya düşmanlaştığı, yani özetle bindiği dalı kestiği bir saat işlemeye başlar.
Bu süreç, sırasıyla önce köleci, sonra feodal ve en son içinde bulunduğumuz kapitalist toplum ile zirve yapar. Bugün bunun jandarmalığını ABD ve en üst aşama olarak EMPERYALİZM adı ile yapmaktadır. Hem de bir avuç burjuvazinin huzuru, karşılığında milyarlarca emekçinin acı, kan ve gözyaşı pahasına.
İşte o üstler ve askerler, mazlum halkların olası “artık yeter” demesine yönelik bir gözdağı, sopa ve düzenin sorunsuz devamının garantisi içindir. Sevgiyle…
Kaynaklar
- Michael Tomasello. (2019). Neden Ortaklıklar Kurarız. Yayınevi: Alfa Bilim. sf: 134.
- Friedrich Engels. (2016). Doğanın Diyalektiği. Yayınevi: Yason Yayınları. sf: 356.
- V.İ. LENİN. (1989). Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 155.
- Nikitin. (1990). Ekonomi Politik. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 439.
- John Pilger. (2003). Dünyanın Yeni Efendileri. Yayınevi: Timaş Yayınları. sf: 216.