Sorunuzdaki gibi, bilimsel gerçeklere çeşitli itirazlar üreten kişilerin genellikle üzerine itiraz geliştirdikleri olguları tam olarak kavrayamadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Size şöyle farklı bir cevap vereceğim ve bir bakış açısı sunmaya çalışacağım.
1'den 10'a kadar olan sayıları bana küçük, orta, büyük olarak sınıflamanızı istesem muhtemelen 1,2,3 küçük, 4,5,6,7 orta, 8,9,10 büyük gibi bir gruplama yaparsınız. Bu gruplamada, dikkat ederseniz, 3 ve4 arasında 1 birim fark var iken ve bu sayılar ayrı gruplarda yer alırken, 4 ve 7 aynı grupta olmasına rağmen aralarında 3 birim uzaklık var. Bu durum, sayısız kişi için bir itiraz noktası teşkil eder. "Gruplama yanlış" derler. Ama madem bu sayı dizisini gruplamak zorundasınız, çizgileri de bir yerlerden çekmek durumundasınız.
İşte insan ve tüm türlere verilen isimler böyle. "İnsan" dediğimiz tür, biz günümüzde bilimsel olarak belirli (en azından kendisini ve içinde yaşadığı dünyayı ve evreni sorgulama yeterliliğinde) bir gelişmişlikte bir medeniyet olarak bugünün penceresinden canlılığın tarihini, gelişimini ve evrimini inceliyor ve bugünkü konumumuzdan bir şeylere isim veriyoruz. 2 milyon yıl önce homo erektus iken bu yeterliliğe erişseydik ve kendimize "insan" deseydik, homo sapiens'e ne diyecektik? Yani "insan" ya da "göz" ya da "iskelet" dediğimiz tür, organ, doku, yapı isimlendirmeleri, benzetim yaptığım sayıları gruplaştırma çabasının birer üyesi gibi. Hiç bir zaman sabit değiller aslında. Bizler de, bugün yaptığımız bilimsel araştırmalarla bulup keşfettiklerimize isimler veriyoruz. İskelet ya da göz dediğimiz şey, 1'den 10'a kadar var olan sayılardan bir tanesi. Önemli olan 1'den 10'a kadar, hatta sonsuza kadar süregiden sayıların var olduğu.
Evrimin diğer kanıtları önemli değil demişsiniz, onlardan bahsetmeyeceğim ama evrim bir gerçek ve gerçekten çok fazla kanıt var bunun üzerine. "Gözün evrimi için daha fazla süre gerekirdi" gibi bir hipotez tamamen belirsiz çünkü evrimin temel dinamiği olan doğal seçilime neden olan çevre şartlarının değişmesi, geçmişte canlıları nasıl bir seçilime zorladı bilinemez. Hangi canlının hangi hızla evrim geçireceğinin ne bir hızı yoktur çünkü bu durum, doğanın, o canlıyı nasıl bir doğal seçilime zorladığı ile ilgili bir şey. Şak diye dünyaya bir göktaşı düşer, atmosferimizi toz kaplar, yeryüzüne güneş ışığı ulaşamaz ve 100 yılda dünyada tek bir hayvan, bitki kalmaz, sadece böcekler, solucanlar, örümcekler kalır. Onlar tüm doğal düşmanlarından kurtulup birkaç nesilde dünyaya hâkim olurlar. Hadi buyurun. Ne oldu? Milyonlarca yıldır dünyada ve besin zincirinde altlarda olan böcekler kral oldu ve dünya onların oldu.
Evrim, direk olarak değişen çevre şartlarına bağlı olduğu ve geçmişte hangi canlının nasıl bir "değişen çevre şartlarının zorlamasına" maruz kaldığı tam olarak bilinemeyeceği için bu değişim, gelişim ve evrim sürecini ancak evrimin bıraktığı izler ile tespit edebiliriz. Bahsettiğiniz "bu kadar zamanda olamazdı" hipotezini okumayı çok isterdim, bunu iddia eden neye dayanarak bunu iddia etmiş çok merak ettim ama evrim üzerine yapılan binlerce çalışma, birbiri ile tamamen uyum içerisinde. Ortada bir çatlak, bir şüphe yok. Hiç olmadı. O nedenle evrimin hızının ne olup ne olamayacağını bize gösteren kanıtlar dışında başka bir iddia pek ikna edici durmuyor.
Buna göre "bu süre evrime yetti"nin kanıtı var. Yüz yıllık çalışma bulunan sayısız fosil, toprak, kayaç, mineral örnekleri. Ve bunların hep belirli bir düzen ile karşımıza gelmesi.