Doğru tek bir yanıtı var: Bilmiyoruz!
Ancak bu bilmiyoruz ifadesi salt bilimsel bir tevazunun değil, evrenin devasalığı karşısında türümüzün, hele ki genişlediği gözlemlenen bir evrende, böylesi bir soruya asla kesin bir yanıt veremeyeceği üzerine oturur.
Ancak bu, konu üzerinde bilimsel yol ve yöntemlerle bir hat çizemeyeceğimiz, ya da daha doğru bir ifade ile ne olduğu konusunda değil de ne olmayacağı konusunda bir akıl yürütemeyeceğimiz anlamına gelmez.
Bu akıl yürütme, gerek bilim gerek bunun ebesi konumundaki materyalist, diyalektik felsefe baz alındığında varacağımız ilk durak; evreni kişileştirip (Teşhis) konuşturma (intak) argümanları olur ki; bu iki argüman esasında bize özgüdür ve evreni sadece anlama ve anlamlandırmaya yarar.
Yoksa evrenin ne bir bilinci ne de bir planı vardır. Hatta onun için neden-sonuç ilişkisi ve ya her ne ise bizim gözlüklerden bakarak ona biçtiğimiz yasalar, kaideler, ilkeler yoktur, olmadılar ve olmayacaklar.
Evren için biz merkezli kullanabileceğimiz ve evrenin işleyişi ile ortaklaştırabileceğimiz yegane olgu oluştur ötesi değil. Anlamı da şudur: Evren hesap yapmaz, ölçüp tartmaz, tasarlamaz, yasa koymaz, ilkelere dayanmaz.
Bunların hepsi ve sonuç üzerinden, evreni daha iyi anlama ve anlamlandırma üzerine bizlerin geliştirdiği bir dilden ibarettir.
Gerekçe mi: Evren; biz dahil, içerdiklerinin tamamının ta kendisidir. Ne aşkın ne de içkin.
Dolayısı ile içerdiği ve düzenleyici olduğu varsayılan yasaların, ilkelerin tamamı da, içerdiklerinin hepsinin karşılıklı ve kesintisiz devinen etkileşiminin bir ürünüdür. Bunu formüle edip buna bir ad vermek türümüze nasip olmuş hepsi bu. Sevgiyle…