Temel olmadan kat çıkamayız!
Biz insanlar, diğer canlılar gibi biyolojik varlıklarız. Dolayısı ile evrimsel açıdan açık sistemli olarak ifade ediliriz. Yani hayatta kalmak için sahip olduğumuz iç enerjimiz bize yetmez. Dolayısı ile dışarıdan (canlı ve cansız varlıklardan) enerji (besin vb.) transfer etmek zorundayız.
Bu transferin bilimsel karşılığı; avcı-toplayıcı toplumlar için doğrudan ve doğadan ham hali ile transfer iken, yerleşik hayata geçiş ve toprak ile hayvanların evcilleştirilmesi ile birlikte adı üretim oldu. Bunun siyaset-iktisat terminolojisindeki karşılığı, öncelikli var olma zorunluluğu anlamına gelen alt yapı adını alır. Bu alt yapı içindeki her tür üretim ve bölüşümün bilimine de ekonomi adı verilir.
Dolayısıyla ekonomi alt yapının cisimleşmiş halidir. Nitekim Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisini de bu temele oturtur. Beslenme, barınma, güvenlik ve cinsellik (neslin devamı).
Bu temel olmadan bunun üzerine hiçbir kat inşa edilemez. Yapılan bütün inşalar bu temel üzerine olur. Onun adı da üst yapıdır. Yine Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisinin devamını bu temel üzerine oturtur. Ait olma, farkındalık, başkaları ile ilişki, empati, kendini gerçekleştirme, kültür vb.
İşte demokrasi , üst yapının bir ürünü olarak bu piramidin en üst basamağına denk gelen değerlerden yalnızca biridir.
Aradaki bağ, bir binanın temeli ile en üst katları arasındaki bağ kadar hayatidir. Neticede temeli sağlam olmayan bir binanın üst katlarının (ne kadar makyajlanırsa makyajlansın) güvenli değildir.
Yani temel var olma ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan toplumların, üretim ilişkileri ne denli gelişmiş olursa olsun bölüşüm ilişkileri bu temele hizmet etmiyorsa (bunun adı sömürüdür) ve buna paralel gelişmiyorsa, binanın temeli çürük demektir. Bu temel üzerine değil demokrasi, basit bir aile bile inşa edemezsiniz.
Bu temelden yoksun toplumlara ( üretimin ve bölüşümün adil olmadığı, sömürünün azgınca yapıldığı toplumlara) baktığımızda, zengin ile fakir arasındaki uçuruma teğet, bilgili ile cahil arasındaki uçurumu görürüz. Yöneten ile yönetilen arasında kalın duvarlar vardır. Egemen her şeye sahip, emekçi her şeyden yoksundur. Ekonomiden en insani ve hayati temel ihtiyaçlarını dahi karşılayabilecek bir paya sahip değildir.
Böyle bir toplum asla huzur bulamaz. Her daim sosyal patlamalara, derin bir yozlaşmaya, iflah olmaz bir cehalete, kargaşaya, krizlere, iç savaşlara gebedir. Bunların her an olası olduğu yerlerde de egemen haksızlığını ve eninde sonunda ona yönelineceğini bildiği için tedbiri baştan alır ve dişini gösterir. Bunun adı da zorbalık yada daha modern bir ifade ile diktatörlüktür. Yönetme biçimi de dolaylı ya da açıktan ( toplumsal reflekslere, tepkilere bağlı olarak) faşizmdir. Bunu en belirgin örnekleri Hitler ve Mussolini ile takip eden süreçte benzerleridir.
Dolayısı ile hiç ismini zikretmeden bir şeyin (temel hak ve özgürlükleri teminat altına alan, emeği önceleyen ve insan haklarına saygılı içerikli demokrasinin) bu koşullarda hayat bulamayacağı gün gibi aşikardır. Dünyada da örneği yoktur.
Not: Demokrasinin de tek bir tanımı yoktur. Adı demokrasi olup birbirinden dehşet uzak yönetim biçimleri de vardır. Göreli, temsili, doğrudan, yarı doğrudan, burjuva, küçük burjuva, sosyalist vb…