"sorun, sorunu görenindir. Çözüm de..."
Bir insanın kendini fikirsel olarak tanıması, kısaca kendi tercihleri, öncelikleri, beklentileri ve değer yargıları ile tüm bunların ve dayanaklarının bilincinde-farkında olması anlamına gelir.
Bunlara vakıf bir insan sadece kim ve ne olduğunun değil aynı zamanda kim ve ne olmadığının da ayrımındadır. Doğru ya da yanlış, kendince her olayı, olguyu düşünsel ve eylemsel (teorik ve pratik) ölçebilecek tartılara sahip demektir.
Böyle bir insanın tartıları nesnel olabileceği gibi öznel de olabilir ve fakat kendi tartılarıdır. Yaşama bakış açısı kendi özgünlüğünün yansımasıdır. Olay ve olgulara (kişi ve nesneler dahil) yönelik teorik ve pratik tutumunun arkasında, yanılma payını da içeren ağırlıklı yaşanmışlıklar ve bu yaşanmışlıklara dayalı öngörüler vardır. Böyleleri için kullanılan temel argüman “sesi kendi kafasından” şeklindedir.
Sesi kendi kafasından çıkanın ne zaman ne yapıp yapmayacağı, olay ve olgular karşısında takınacağı tutumların azamai ve asgari seviyeleri az-çok öngörülebilir. Özellikle sosyal ilişkilerde bu hayati bir önem taşır.
Ancak bir insan kendini tanımıyorsa, öncelik, beklenti, tercih ve değer yargıları kendi özgülünde gelişmemişse, hem bunlara yönelik dayanaklardan yoksun hem de kendi öz varlığının farkında değil demektir.
Böyle bir insan, ne kim ve ne olduğunun ne de kim ve ne olmadığının ayırımını kolay kolay yapamaz. Yine her olayı, olguyu, düşünsel ve eylemsel ölçebilecek tartılara sahiptir fakat tartıların kendisi başkalarının tartılarıdır. Dolayısıyla farklı zamanlarda, hiçbir şey değişmediği halde, benzer veya aynı olan iki olaya, olguya yönelik tutum, davranış ve değerlendirmelerinde, yeni durumlara göre konumlanışında genelde bariz bir tutarsızlık göze çarpar.
Tartısı kendi öz yaşanmışlıklarının, gözlemlerinin, yaşama bakışının bir eseri olmayanın, tüm bunlara yönelik teorik ve buna yönelik pratik yönelimlerini, değerlendirmelerini belirleyen şey, çoğu zaman ve ne yazık ki öngörüler değil ön yargılar oluşturmaktadır. Böyleleri için kullanılan temel argüman ise “sesi kendi kafasından değil” şeklindedir.
Haliyle bir insanın sesi kendi kafasından çıkmıyorsa, olay ve olgular karşısında neyi ne zaman yapıp yapmayacağı, tutumunu neyin belirleyip belirleyemeyeceği öngörülemez. Böyle bir belirsizlik özellikle sosyal ilişkilerde daima büyük bir risk ve çatışma potansiyeli taşır.
Kendini başkalarının gözünden ve güdümü ile tanıyan (tanıyamayan) haliyle başkalarını da, aynı ödünç gözlükle bakacağından, ya hiç tanıyamaz ya da çoğunlukla yanlış tanır.
Soruya vesile olan şey şayet sosyal ilişkilerimiz ve bunlar üzerinden yaşanan tıkanma ise: Kanımca burada bize kılavuz olacak en önemli şey bizim o kişi ve ya kişiler ile ilgili tartımızın kendisidir.
Tartımıza güveniyor ve karşıdakinin art niyeti ile ilgili ciddi ve dayanaklı bir tespitimiz var ise ilişkimizi gözden geçirmek gerekebilir. Yok şayet bu durum karşıdaki için, bilmemenin, yetişme tarzının, toplumsal baskının (mahalle baskısı) yanlış eğitim politika ve tercihlerinin vb. bir sonucu ve fakat niyet ile ilgili değil ise: Bize düşen “Sorun sorunu görenindir” diyerek, o kişi ve ya kişileri, hiçbir beklenti içerisine girmeden, kazanmaya dönük kolları sıvamaktır.
Umarım yardımı dokunur.