Bilimdeki birçok kavram, modern bilim öncesi kavramlar üzerine inşa edilmiş halde (ve hatta direkt olarak onların uzantısı). "Ruh" da bunlardan biri.[1]
İnsanın psikolojik ve zihinsel süreçlerinin keşfinden önce, beden ile zihnin ayrı olduğuna inanılıyordu (düalite). Bugün buna halen inanan insanlar (filozoflar ve bilim insanları arasında da) var; ancak bunların sayısı çok daha azalmış halde ve daha önemlisi, onların inandığı şey de mitolojilerde anlatıldığı gibi "Sevimli hayalet Casper" tarzı bir ruh değil; daha ziyade beyindeki nörobiyolojik faaliyetlerin sebep olduklarına ek olarak var olan, bildiğimiz fizikle henüz anlamadığımız ve belki de hiç anlamayacağımız/erişilemeyecek bir öz (merak edenler, bilincin zor problemi konusuna bakabilirler).
Günümüzde modern sinirbilimdeki, psikolojideki ve psikiyatrideki standart görüş, bilinç de dahil olmak üzere eskiden "ruh" ile ilişkilendirilen her şeyin (veya o azınlık grubun görüşlerini de yansıtmak istersek, neredeyse her şeyin) sinir hücrelerinin oluşturduğu karmaşık ağın içinde yaşanan nörobiyokimyasal olayların direkt bir sonucu olduğu yönünde (buna "indirgemecilik" de deniyor).[2][3] Bu görüşe göre insan vücudunda ve psikolojik dünyasında madde ve fizik ile açıklanmayacak hiçbir şey bulunmuyor. Dolayısıyla "ruh" sözcüğü de psikolojik dünyanın toplamını yansıtan antik bir kelime kalıntısı oluyor.
Bu doğru mu bilinmez (bilsek böyle bir tartışma da kalmazdı zaten); ancak uzunca bir süre boyunca bunun aksini doğru varsaydık ("Ruh ve beden ilişkili, ama ayrı şeylerdir." dedik). Bu arayış bizi ayrı bir ruha götürmedi ama o "ruh"u bulma yolunda bir dolu şey öğrendik.[4] Ne zaman ki modern veriler ışığında bu varsayım büyük oranda veya tamamen terk edildi (daha doğrusu Bayesçi açıdan açıklayacak olursak, her yeni veri bizi "ruh hipotezi"nden biraz daha uzaklaştırdığı için nihayetinde daha ön plana çıkan hipotezlere odaklanmaya başladığımızda), müthiş bir sinirbilimsel devrim yaşadık. Günümüzde, daha metafiziksel çağrışımları olan "ruh" sözcüğünün yerini, daha felsefi çağrışımları olan "zihin" aldı ve yukarıda tanımladığım nörobiyokimyasal süreçlerin, bu zihnin kendisini ölçmekte kullanabileceğimiz birtakım vekil nitelikler (İng: "neural correlates" veya "proxy") olduğu kabul ediliyor.
Şimdi sınır bilimin takıldığı noktalarda ara sıra, hafif hafif panpsişizm gibi ezoterik felsefeler kendini gösteriyor ama henüz dikkate değer bir alan kazandığını söylemek mümkün değil. Dolayısıyla fizikalist zihin algısı halen hüküm sürüyor ve insanın zihnini aydınlatma yolculuğumuza rehberlik ediyor demek hatalı olmaz. Tabii ki bilmediğimiz çok fazla şey var ve her yeni veriyle bulgularımızı gözden geçirip güncelliyoruz; ancak şu anda bulunduğumuz yerde, bir ruhun bulunması, bulunmamasından çok ama çok daha şaşırtıcı olurdu çünkü her yeni veriyle sözcüğün orijinal anlamından giderek daha çok uzaklaştık.[5]
Bakalım bu varsayım bizi nereye kadar götürecek...
Kaynaklar
- J. Musolino. (2015). The Soul Fallacy: What Science Shows We Gain From Letting Go Of Our Soul Beliefs. ISBN: 9781616149628. Yayınevi: Prometheus Books.
- O. C. Snead. Cognitive Neuroscience And The Future Of Punishment. (28 Temmuz 2016). Alındığı Yer: Brookings | Arşiv Bağlantısı
- E. R. Kandel. (2000). Principles Of Neural Science. ISBN: 9780838577011. Yayınevi: McGraw-Hill/Appleton & Lange.
- G. Santoro, et al. (2009). The Anatomic Location Of The Soul From The Heart, Through The Brain, To The Whole Body, And Beyond. Ovid Technologies (Wolters Kluwer Health), sf: 633-643. doi: 10.1227/01.NEU.0000349750.22332.6A. | Arşiv Bağlantısı
- S. M. Carroll. Physics And The Immortality Of The Soul. (23 Mayıs 2011). Alındığı Yer: Scientific American Blog Network | Arşiv Bağlantısı
- Ç. M. Bakırcı. ''Ruh'' Kavramının Bilimsel Terminoloji Ve Sinirbilim Çerçevesindeki Analizi.... (26 Mayıs 2011). Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı