Genetik faktörler, hastalıklar, hormonal sorunlar hariç, kendimizi hayattan zevk alamayacak hale getirmemizdeki en büyük sebeplerden biri alışkanlıklar ve bağımlılıklarken, olumsuz olaylara karşı sonradan geliştirdiğimiz duygusuzluk da çevremizde yaşanan olayların sıklığından kaynaklıdır.
Hormonlar tarafından az dozda bile uyarılması ve duygu üretmesi beklenen beyin bölgeleri, özellikle uzun vadede yüksek ve/veya kolay ulaşılabilir hormon patlamalarına maruz kalırsa, duygu üretmek için düşük dozlara karşı duyarsız hale gelir. Uyarılmak için çok daha fazla dopamin, serotonin, norepinefrin vb. gibi hormonlara ihtiyaç duyar. Aynı bir uyuşturucu bağımlısının keyif alması için zamanla daha yüksek dozlara ihtiyaç duyması gibi. Sonucundaysa bu tür hormonların az miktarda salgılandığı kitap okumak, spor yapmak, yemek yapmak gibi aktivitelerden keyif alınamaz.
(Başa çıkmanın yolları arasında, dürtünün yoğunlaştığı zamanlarda meşgul olacak bir şeyler bulmak, bir hobi edinmek ve sıkılmayı öğrenmek olabilir. İnsan, hayatnın her anından keyif almak için programlanmadı.)
Yine de bu, doğrudan her şeye karşı duygusuz olmak değildir. Yaptığı hiçbir şeyden keyif almayan biri, genellikle beynin ödül sisteminde sorun yaşamaktadır. Bu durum, üzülmek, öfklenmek gibi olmusuz olaylara karşı uyarılamayacağını göstermez çünkü beyin, negatif duyguların kaynağı olan hormonlara karşı duyarsızlık geliştirmemiştir. Bu tür duygulara karşı geliştirilen duyarsızlığa da, geçmişte tek bir şehit olduğunda bütün ülke yas tutarken, şimdi onlarca şehit haberinin sadece televizyonlarda kalması, yolsuzluk, hırsızlık, cinayet gibi olaylara karşı geliştirilen tepksizilik örnek verilebilir. Bu da (eğer varsa) zaman içinde empati ve merhamet duygumuzu köreltebilir veya bu kavramlara olan anlayışımızı değiştirebilir.