Duygu ve düşüncelerimiz çoğunlukla birbirinde farklı işlerler. Duygularımız; içsel süreçlerimiz, deneyimlerimiz ve biyokimyasal reaksiyonlarımızın bir sonucudur. Bunun aksine düşüncelerimiz ise mantıklı çıkarımlar, rasyonel değerlendirmeler ve analiz yoluyla oluşur, bu farklı kaynaklar zaman zaman çatışabilir ve bu çok doğal. Deneyimlerimiz, düşüncelerimiz, inançlarımız duygularımızın önüne geçer, aksi takdirde yapmak istemediğimiz hiçbir şeyi yapmaz, dürtülerimizle yaşayabilirdik.
Bahsettiğin duygusuzluğu; duygusal tepkilerde sınırlama veya azalma durumu olarak nitelendiriyorum. Nitekim Alexithymia gibi çok nadir anomaliler haricinde hiçbir duygu hissetmemek olası bir durum değil. Eğer mutluluk, hüzün gibi pozitif ve negatif duygular sınırlı hissediliyorsa; bu travmatik bir deneyim sonrası duygusal tepkilerini sınırlamak veya bastırmak için kullanılan bir koruyucu mekanizma olabilir. Bu tahmin edilenden çok sık görülen bir durum.
Bahsettiğin "gerçeklerden yolumuzu saptırabilirler" durumu dürtü kontrol bozukluğu yaşayan bireylerde görülen bir çıktı. Dürtü kontrol bozukluğuna sahip bireyler genelde aniden ortaya çıkan ve karşı koymakta zorlandıkları dürtülere sahipler, öfke patlamaları, ani davranışlar, kumar ve madde gibi bağımlılıklar dürtüsel davranışların yaygın örnekleridir. Bu durumlarda kişiler içlerinden gelen duygusal dürtüleri rasyonel olarak zeminlendirmekten veya bir düşünce süzgeçten geçirmekte zorlanmaktadır.