Öncelikle, bu soruyu insan olarak dünyaya gelmiş biri olarak sorduğumuzu gözden kaçırmamak durumundayız. Niye, çünkü dünyaya gelme, var olma kriterleri belirlenmiş bir varoluş düzeyini referans alarak soruyu sormuş oluyoruz.
Bu açıdan, dünyaya başka bir yaşam formunda gelmiş olmak, organizma olarak mental ve organik özelliklerin tamamen bambaşka olması demek olacaktı. Ve teorik olarak aynı bilinç ile dünyaya gelmiş olsaydık -bunu kabul etsek-, yaşam için kullandığımız donanımın farkından dolayı tamamen aynı benlik hissi oluşmayacaktı. Benlik hissini oluşturan o kadar çok faktör var ki, ancak en temelinden, serebral korteks, prefrontal korteks gibi bizi biz yapan unsurların büyüklüğü bile benliği doğrudan etkileyen unsurlar. Sahip olunan organizmanın UMWELTi, bilinç düzeyimizi doğrudan etkiler.
Yani aslında başka bir yaşam formu olarak doğmuş olsaydık, şu an hissettiğimiz BENi hissetmemiz mümkün olmazdı gibi görünmekte. Ve bu soruya muhatab da olamayacaktık büyük ihtimalle. Ve bu soruyu soran da olamayacaktık. Yani her organizma kendi umweltinin sınırlarında düşünceler üreterek varoluşla etkileşim kurabilir, kendi bilinç düzeyinde varoluş sergileyebilir. Bu kriterler değiştiğinde, artık başka bir varoluş seviyesinde başka bir varoluş biçimine geçmiş oluruz.
Bir bilim insanı, eğer mümkün olsa ve hemen şimdi bir klonumuz yapılsa, yan yana oturtulsak, yapacağımız ilk farklı seçimde farklı bireylere dönüşürdük ve bu değişim devam ederdi diyerek, Einstein in, benliğin optik bir illüzyon olduğunu ifade etmesi gibi, ben hissinin varoluşu deneyimlemede kullanılan organizmanın niteliklerine göre göreceli deneyimlenen sanal bir hissediş olduğunu vurgulamaktadır.
Bunu anlamamıza en iyi hizmete edecek uygulamalardan biri de, beyin nakli. Eğer bir sinir sistemi başka bir bedene aktarıldığında, uyanan kişi kim olacak, kendini nasıl tanımlayacak cevap verebilseydik, cevaplarımız netleşmeye daha yakın olurdu sanırım.