Etnik, kültürel, dilsel, dinsel vb tüm farklılıklar insanları fikren ayrıştıran bazıları da doğal (dil gibi) farklardır ki bunlar olduğu sürece 'bizler' ve 'sizler' ayrılığı mutlaka olacaktır. Ve bu bizler sizler ayrımı da mutlaka karşı tarafa güven duymama düşüncesini doğuracak, böylece de tüm devletler kendilerini diğerlerine karşı korumaya almaya çalışma güdüsünü içten içe, gizliden gizliye taşıyacak demektir. Yani her devlet güven sorunu duyduğu sürece karşı taraftan emin olmayacağı için silahlanmaya devam edecektir. Haksız da sayılmazlar. Çünkü gerçekçi olmak gerekirse dünyada bir devlet silahlanıyor ise diğerleri de silahlanmak zorunda. Bu bir mecburiyet. Ayrıca güç dengelerinin ve çıkar çatışmalarının olduğu bir ortamda tüm devletlerin oturup her konuda uzlaşabilmesini beklemek de maalesef ütopya. Herkesin mutlak ahlaklı olduğu (verdigi sözü mutlaka tuttuğu, söylediği herşeyin mutlaka gerçeği yansıttığı vs gibi) bir ortam olmadıkça (ki bunun olması imkansız) işin özünde güven duymama algısı üzerinden tüm ilişkiler şekillenmeye devam edecek demektir.