Hem de her şey...
Evrende; bildiğimiz kadarı ile akla, bilime dayalı kulvarda ve maddi temelli ile bu maddi temelin üstüne yükselen somut yahut soyut hiç bir değer ezeli ve ebedi olamaz.
"Aynı nehirde iki defa yıkanamayız" ve "Değişmeyen tek şey değişim" şeklinde hayatımıza giren felsefi ifadelerde de; evrene yönelik devinim, doğamıza yönelik evrim olarak bildiğimiz yasalarda da hep aynı neticeye ulaşırız: Değişimin bir zorunluluk oluşu.
Tüm bu yasalara tabi olan bizlerin, gerek maddi yaşamda gerekse bu yaşamın ortaklaşa organizasyonu adını verdiğimiz toplumsal alanda bir şeylerin var olan durumunu koruyabilmesi mümkün görünmüyor.
Haliyle bu doğruluk için de geçerlidir.
Zira bu doğruluk kavramının, matematikteki doğru üzerinden hayatımıza girdiğini tahmin ediyorum. O da hiç bir yöne sapmadan belirli bir istikamete yönelik bir durumu ifade eder. (Toplumsal olarak aksine eğri diyoruz)
Yani önceden belirlenmiş bir yön var. Haliyle bu yön değiştiğinde, değiştirildiğinde ve bir şey, sapmadan o yeni yönde hareket ettiğinde yine doğru olarak tanımlanır.
Toplumlar ve toplumsal normlar da bundan farklı değil.
Dolayısıyla her tür toplumsal norm ( kelime kökeni normal ve Fransızcadır, anlamı çoğunlukça kabul gören, kurala, ölçüye uygun) da toplumların gerek maddi temelli koşulların (alt yapı) gerekse buna bağlı siyasi, sosyal, kültürel ve ahlaki koşulların (üst yapı) değişimine uygun olarak sürekli değişir.
Hem toplumdan topluma hem aynı toplumda ve zamanla. Hem yere hem zamana, hem kendi dışındaki süreçlere ve iç devinimine bağlı olarak…
Doğrular da değişir. Nihayetinde onu norm olarak var eden insan değişiyor. İnsanın tabi olduğu doğa, onun tabi olduğu dünya, onun da tabi olduğu evren değişiyor. Zaten değişim: Maddenin ve buna tabi her şeyin doğumu ile başlayan bir süreçtir.
Kaynaklar
- Boguslavski, et al. Diyalektik Ve Tarihsel Materyalizmin Abecesi. ISBN: 978-975-739-938-4. Yayınevi: Sol Yayınları. sf: 334.