Bu merakınız, oldukça zor bir çaba. İnsanın, içerisinde bulunduğu dönemin/zamanın, toplumun ve yönetim biçimlerinin gereklilikleri ve "zamanın ruhu" dediğimiz kavram, çok küçük yaşlardan itibaren insana gerek aile, gerek toplum gerek eğitim kurumları, gerekse de bilgi kaynakları ve haberleşme kanalları ile aşılanır. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, sempaitk-antipatik gibi ikiliklerdeki taraflar, insan henüz bunları yargılayamayacak çağda iken insana dayatılır. Dünyadaki insanların %99'unun, ailesi ve içinde büyüdüğü toplumla aynı dinin mensubu olduğu gerçeği bunu gösterir.
Bu durumdan kurtulmak için gereken ilk şey, bireyin, çevremizi kuşatan bilgi kaynaklarını kendi kontrolüne almasıdır ki bu da çok zor. İkincisi, çeşitli paradigmalara sığdırılmış doğruların sıfırdan tekrar değerlendirilmesi ki bu da zor bir çaba. Üçüncüsü, madem bugünün düşünce sistemlerini ret ediyoruz, kabul edilebilecek farklı düşünce sistemlerini incelemek ve öğrenmek. Ve dördüncüsü, benimseyeceğimiz bu "yeni" düşünce sistemi dahilinde hayatımızı nasıl sürdürebileceğimizi tespit etmek. Yani atıyorum Müslüman bir ülkede bir Budist nasıl nasıl yaşar?
Mesele bilgi kaynaklarını kontrol etmede başlıyor. Bu konu ile ilgili Jean Baudrillard'ın kitaplarına göz atabilirsiniz.