Ağaç ve bitkilerdeki yeşil, kolorofilin kırmızı ve mavi dalga boylarında gelen ışığı emip, yeşil dalgaboyundaki ışığı daha az emmesi ve dolayısıyla emilmeyen dışa yansıyan ışığın bizim gözlerimizce algılanması ile ilgili.
Insan gözünün de yeşil ışığın tonlarını daha ayrıntılı görmeye adapte olmuş bir göz yapısı var, zira yeşilliklerin arasında tehlikeyi seçme, bozuk/çürük yiyeceklerin yeşile dönmesi ve yeşilliklerin arasında yenebilir olanları ayırd edebilme gibi özellikler hayatta kalması açısından önemli.
Ama hayvanlardaki yeşille, klorofilli bitkilerin yeşili arasında kimyasal bir ortaklık yok. Gökyüzünü mavi gösteren Rayleigh saçılımıyla mavi tonlarının ise benzer bir fiziksel prensibe dayanmak açısından kısmen ortaklık var.
Doğada mavi renk pigmenti üretebildiği bilinen hayvan, bir kelebek türü hariç, yok. Mavi, sadece o dalga boyunu yansıtan katmanlı yapılar tarafından oluşturuluyor (yeşil de aynı yapının sarıyla karışmasıyla ortaya çıkıyor). Dikkat çekici olduğu için cinsel seçilimle bazı türlerde kalıcılaşmış. Kahverengi-turuncu-sarı aralığındaki renkler ise ömelanin ve feomelanin adlı pigmentler sayesine ortaya çıkar (ilki koyu, ikincisi açık renkler). Dışarıdan alınan pigmentlerle de renk değişimleri meydana gelebilir (bkz. flamingoların pembesi, beta-karoten ile turunculaşma). Tabii duruma göre cilt yüzeyine yakın kan damarları da bizim gibi canlıların rengini etkiliyor.
Bizdeki mavi göz rengi de, iris'te melanin yokluğunda ortaya çıkıyor. Yani aslında pigmentsiz gözler mavi oluyor. Nedeni de mutasyonla ortaya çıkan çekinik bir gen. Yeşil, bu yapının parlak sarı bir fonla birleşmesiyle ortaya çıkıyor. Tüm göz renkleri, bu tür kombinasyonlardan oluşuyor.