Evreni dışarıdan gözlemleyen bir insan öncelikle.
Evrene dair bilgisi, sınırlı ötesi olan bir insan.
Gözlem gücü, sınırlı ötesi olan bir insan.
Canlılığın tanımını henüz yapamamış bir insan.
Bunu şöyle düşünebiliriz. Bir hücreye, kendisini oluşturduğu organ gösterilse, nasıl tanımlar acaba. Tabii ki insanın bilinç düzeyi, kavrayışı karşılaştırılamaz hücre ile. Ancak evrenin büyüklüğü de insanın zihni-algısı ile tartılamaz boyutlarda ve karmaşıklıkta.
İnsanın gözlemi, evrenin yaklaşık %4ünü oluşturan fizik evren olacaktır. Yani evreni bir bütün olarak bile göremeyecek. (Görme derken, evrimsel olarak güneşe göre yaşamda kalmayı merkeze koyan bir duyu. Işık tayfının 10milyarda 1ini algılayabilmekte.) Ve gördüğü fizik evren de, ışık tayfının çok küçük bir alanı üzerinden gerçekleşecek.
Bütün bu UMWELT sorunlarını teknolojik araçlarla aştık, gözlemimizi yeterli düzeye getirdik diyelim. Bizim canlı anlayışımız, büyük oranda biyoloji - fizyoloji temelli. Virüsler bile aniden canlı-cansız yaklaşımlarımızı zorlamakta. Elimizin altındaki yıllardır araştırmalarla gözlemlediğimiz biyoloji - fizyolojiyi belli netlikte derinlikte açıklayamamış bilimsel altyapı ile evrenin karmaşıklığı üzerine nasıl hangi referanslarla anlam yükleyeceğiz düşünmek gerekir.
Bunun yanında gaia teori gibi enerji döngüleri üzerinden dünyanın canlılığı atfı gibi bir canlı nitelemesi yapılabilir. Ancak dünya gözlemi, tanımlaması ile evren gözlem-tanımlaması karşılaştırılabilir olmayacaktır. İnsanlık olarak henüz kendi solar sistemimizden bile çıkamamış olduğumuz için, evrene dair çıkarımlarımız yeterli alt bilgiye sahip olmadan yapılacaktır. Kişisel öngörüler olabilir, ancak genellenemez.