Objektif-Subjektif ve Doğanın Diyalektiği
Devleti ilk tanımlayanlardan biri Platon’dur. Ve tanımı o ilk tanımlamadan bu yana hiç değişmemiştir: Egemenin zor kullanma aygıtıdır.
Bu tanım bugün de aynı şekilde fakat daha nazik bir ifade ile geçerlidir: Devlet elindeki gücü (zor kullanma aygıtını-silahı ve silahlı gücü) tek taraflı olarak kullanma yasallığına sahip tek yapıdır.
Hazır bu zor kullanma aygıtının sahipleri de, devlet var olduğu günden bu yana sırasıyla köle sahibi efendiler, toprak ağaları ve bugün itibarı ile kapitalistler (burjuvazi) olunca, devletin ne olup olmadığı, kim için var olduğu ve temel işlevi netleşir.
Bunun bir tek istisnası öngörülür. O da sosyalist devlet ve egemenin elinde ve geriye kalanlara yönelik zor kullanma süreci açısından pratikte ve uygulamada zerre kadar fark yoktur. Tek fark özündedir ve ilkel komünal ortaklaşmacı yaşamdan sınıflı toplumlara geçtiğimiz köleci toplumdan bu yana ezilen emekçi sınıf ile ezen sömürücü sınıfın yer değiştirmesinden ibarettir.
Bu nedenle de öncesinde proletarya diktatörlüğü adını alır. Yani demokrasi vaadi yoktur. Asırlar boyu ezeni tarih sahnesinden silene, emek sömürüsünü ve vesilesi ile buna dayanan sınıfları ortadan kaldırana kadar sürecek olan bir diktatörlük.
Adının ve uygulama yöntemlerinin diktatörlük olması bizi yanıltmasın. En katı ve hoşgörüsüz proletarya diktatörlüğü bile, bugün en modern burjuva demokrasisinden bin kat daha demokratiktir çünkü asalaklığın değil emeğin diktatörlüğüdür.
Ancak buna rağmen sosyalistler de devletin sürekliliğini ön görmez ve devlet var olduğu müddetçe, yani özü ne denli farklı olursa olsun yöneten ve yönetilen var olduğu sürece türümüzün asla huzura eremeyeceği ve asla özgür olamayacağı konusunda nettir. Bu nedenle de sosyalist devlet sürecini mutlak ve baki bir süreçten öte, devletin sönümleneceği bir sürecin inşası ile sınırlar. Bu inşanın adı, sınıfsız ve sömürüsüz, yönetensiz ve yönetilensiz, yeni insanın inşa süreci olan komünizmdir. Zira adını da aynı niteliklere sahip olan o ilk toplumsal yapımızdan alır. İlkel komünal toplumdan…
Bugün açlığın, yokluğun, yoksulluğun ve zulmün, dünya genelinde bu denli yaygın, varsıl ile yoksul arasındaki uçurumun bu denli derin olduğu bu dünyada bu sürecin objektif koşulları (maddi nesnel koşulları) her ne kadar fazlasıyla hazır olsa da ; kapitalizmin bugün gerek kendi evrimsel süreci itibarı ile kendisini yenileyebildiğine dair hala hayal satabiliyor olması gerekse biz emekçi milyonların örgütsüz ve dağınık , özlerine yabancılaşmış oluşları sübjektif olarak (öznel koşullara bağlı olarak) devletlerin ve bir ihtiyaç olarak varlıklarını sürdürebilme ya da soruya uygun bir ifade ile modalarının henüz geçmemiş olma nedenidir.
Irk, ırkçılık, cihat meseleleri devlet söz konusu olduğunda özne değildir, sadece yeri ve zamanı geldiğinde devlet erkini elinde tutan burjuvazinin emeği parçalayıp bölmek için kullandığı birer aparattan, nesneden ibarettir. Gerek evrimsel biyoloji gerekse etik ve insanlık tarihinin seyri nezdinde hiç birinin bilimsel ne bir dayanağı ne de geçerliliği vardır.
Tek devlet meselesine gelince: Zaten şu anda adı konmamış bir tek devlet var, bütün dünyayı gerek doğrudan ve elindeki zor gücü ile ve emperyalizm adıyla gerekse yerellerde işbirlikçileri eli ile ve burjuvazi adına dünyayı yöneten ve bir avuç zenginin dilediğince tepindiği, at koşturduğu bir devlet.
Objektif ve subjektif meselesinin anlaşılması açısından: Doğal koşullarda dalından koparılmış bir domates, hele ki GDO’lu ise, açıkta üç günde çürümeye başlar. Bu objektif olandır. Ancak siz onu buzdolabında koruma altına alırsanız bu süre en az iki katına kadar çıkar. Bu ise subjektif olandır. Fakat dolapta da olsa eninde sonunda çürür. Bu da kaçınılmaz olan doğanın diyalektiğidir.
İşte bu diyalektiği kavrayanlara devrimci adı veriliyor. Uğraşları, zaten doğanın diyalektiği gereği objektif olarak gelmekte olan bir süreci, subjektif olarak öteleyen her tür yalanı, dolanı, manipülasyonu, yabancılaşmayı, ayrışmayı ve bölünmeyi teşhir etmek, örgütlenmek ve “nasıl olsa gelecek” demeden bunca acıya ve zulme son vermek üzere hızlandırmaktır. Sevgiyle…
Kaynaklar
- PLATON. (1998). Devlet 1-2. Yayınevi: Cumhuriyet Dünya Klasikleri. sf: 127.
- PLATON. (1998). Devlet 3-4. Yayınevi: Cumhuriyet Dünya Klasikleri. sf: 143.
- Friedrich Engels. (2016). Doğanın Diyalektiği. Yayınevi: Yason Yayınları. sf: 356.
- V.İ. LENİN. (1992). Burjuva Demokrasisi Ve Proletarya Diktatörlüğü. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 270.
- Nikitin. (1995). Ekonomi Politik. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 439.
- Karl Marx. (2000). Yabancılaşma. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 201.
- V.İ. LENİN. (2009). Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması. Yayınevi: Sol yayınları. sf: 163.
- Server Tanilli. (1984). Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası (4 Cilt). Yayınevi: Say Yayınları. sf: 2569.
- Henri Lefebvre. (2021). Diyalektik Materyalizm. Yayınevi: Sel yayıncılık. sf: 116.