Bu konuda en çok bel bağladığımız kişiler, kuramsal fizikçiler ve matematikçilerdir. Doğanın işleyişini, genelde ellerinde bilimsel veri olmadan veya o günkü teknoloji ile gözlemlenmesi veya deney yapılarak veri toplanması imkansız yasaları, sadece modellemelerine dayandırarak sonuç elde etmişler ve pek çoğu zaman içinde haklı çıkmıştır.
Atom ve parçacık fiziğinde deneylerle elde edilen verilerin çoğu, ünlü matematikçi ve fizikçilerin kuramları ile çok önceden ortaya konmuştur. En basit örneği vermek gerekirse, atomun 19. yüzyılda varlığı ispatlandı, ama M.Ö. 440 yılında Demokritos isimli düşünür, atomun varlığını bize şu kelimeler ile anlatmıştır "her şeyin fiziksel olarak, ancak geometrik olarak bölünemez olan "atomlardan" oluştuğunu; atomlar arasında boşluk olduğunu; atomların yok edilemez olduğu ve her zaman hareket hâlinde olduğunu ve olacağını; sonsuz sayıda ve şekil/boyut olarak farklılık gösteren atom türleri olduğunu savundu (Kaynak: Wikipedi). Bir örnek daha verelim; kara deliklerin eski adı, “Schwarzschild cismi veya kapalı yıldız” idi. Bunun nedeni, Karl Schwarzschild isimli fizikçi, “Einstein alan denklemleri”nin merkezi bir kara deliğin varlığını içeren bir çözümünü yayımlamıştı. Bu ve buna benzer onlarca örnek vermek mümkün.
Sonuç olarak, bilim insanlarının ortaya koydukları fikir ve hipotezler, teknolojinin bize sunduğu gözlem ve deney olanaklarından çok önceleri ortaya konulabiliyor ve bu konuda bize en çok yardımcı olan yöntem, matematiksel modelleme veya fiziğin evrenselliğinden yola çıkan kuramsal fizikçilerin hipotezleridir.