Kültür adı altında kesintisiz olarak zaten oluyor, ama!!!
Ki kültür dediğimiz şey, bir toplumun bugüne kadar yarattığı maddi ve manevi değerlerin toplamı.
Yemeklerimizden konut tiplerine, toplumsal ilişkilerimizi düzenleyen ahlak kurallarından hukuk kurallarına değin geniş bir yelpazede değerler eğitimi; gerek örgün olarak okullarda ta okul öncesinden başlamak üzere her kademede gerekse yaygın eğitim de, ailede, sokakta, toplumun var olduğu her zeminde ve kesintisiz olarak devam ediyor.
Son birkaç yıldır okullarda, her ne kadar belirli ideolojik kaygılar ve beklentiler güdümünde olsa da doğrudan değerler eğitimi adıyla bir ders var zaten. Öncesinde Ahlak ve Yurttaşlık ile kültür, daha öncesinde hukuk ve adalet ile vatandaşlık ve insan hakları, hatta çok daha öncesinde bugün hayat bilgisi ve sosyal bilgiler olarak bilinenin eski adı olan yurttaşlık bilgisi dersleri, ek olarak Din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri hep buna hizmet edecek bir müfredata ve içeriğe sahip.
İşe yarayıp yaramadığı konusu ayrı bir konu. Özellikle toplumun çimentosu görevi gören ve arkaik niteliğe sahip olan, dayanışma, hoşgörü, empati, sevgi, saygı, sadakat, dürüstlük, güven ve özellikle adalet vb. değerlerin, bugün itibarı ile somut yaşamda karşılığının pek görünmeyişi ne yazık ki türümüzün ve haklı olarak evrimsel süreçler itibarı ile kazandığı, sınadığı ve doğruladığı en önemli öğrenme (ezberleme değil) yönteminin yaşayarak, görerek öğrenme tercihinin haklı bir sonucu.
Okul, istediği kadar ve tüm yaşam boyunca bu vb. değerleri öğretmeye çalışsın, eğer öğrenen, okulda öğrendiğinin somut yaşamda ona bir getiri sağlamadığını, aksine sürekli kaybettirdiğini gördüğü an, okullu olmanın sihri yiter ve alaylı ( toplumdan öğrenme-deneyim-hayatta yenilen kazıkların bileşkesi olarak) olmanın sihrine kendini kaptıracaktır. Çünkü somut bir gerçeklik onun suratına tokat gibi inecektir: Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz!
Yani okulun sözünün hükmü yaşamın somut akışının selinde boğularak yiter ve bugün şikayet ettiğimiz her tür yozlaşma, yabancılaşma ve hatta bir sonraki aşaması toplumsal çürüme olan süreç egemen olur.
Yukarıda sıralanan ve bizi biz yapan, bugünlere taşıyan yüce değerler, yerini karşıtlarına bırakır. Yani Nasreddin hocaya “ye kürküm ye” dedirten ve bugün kürkü de aşan cinsinden.
(NOT: Otuz Yıldır Din Kültürü hariç yukarıda sıralanan tüm dersleri branş düzeyinde okutmakla yükümlü ve okutan biri olarak.) Sevgiyle...