Bunun bir kaç nedeni var.
Çizgi roman, 1800'lerin ortalarında gazetelerde yayınlanan çizgi bantlardan doğmuş ve İngilizcede "comics" ya da "comic" hatta "comic book" olarak isimlendirilmiş, anladığınız gibi komik'ten gelen bir anlatı. İlk çıktığı zamanlarda genellikle tek karelik küçük komikliklerden ve esprilerden ibaret gerçekten. Karikatür gibi. Anlık bir gülümsetme amacı güden üretimler. Gazetelerin, sadece başlıklardan, paragraflardan ve metinlerden oluşan (Ki ABD ve Avrupa ülkelerindeki gazeteler, Türkiye'deki gibi bol fotoğraf içermez, halen öyle) sıkıcı görünüm ve yapısını biraz rahatlatma amacı güden kareler. Pek derin, düşünülesi ve çarpıcı içeriklere sahip değiller. Bu nedenle, ortaya çıkışı zaten entelektüel ya da eğitimli kitle tarafından dikkate alınası değildi. Komik işte... O kadar.
1910'lardan sonra bu çizgi kare ya da çizgi bantlar (birkaç karenin yan yana çizilip küçük bir öykü anlatması durumuna çizgi bant deniyor) büyüyor, büyüyor ve sonunda 3-5-10 sayfalık gazete eklerine dönüşüyorlar. Bugünün çizgi roman dediğimiz ama henüz roman kıvamına gelemediği için "Çizgi öykü" diyebileceğimiz yapılar karmaşıklaşıyor. Bu süreçte, her gün, tek bir karakterin maceralarının anlatıldığı seriler başlıyor.
Ve sonunda 1938'de Süperman ile kendi fasikülüne ve yapısına kavuşuyor. Ama bu ortaya çıksa da adı hala comic. Hala ciddiye alınası değil. Kitlesi daha çok çocuklar, gençler. Öyküler hep süperkahraman öyküleri, vurdu kırdı uçtu kaçtı vs. Ama ekonomik olarak başarılı olunca başka bir ton süperkahraman çizgiromanı yaratılıyor. Öyküler çeşitleniyor. Giderek karmaşıklaşıyor. Süperkahraman tiplemeleri de çeşitleniyor tabi. Antikahramanlar çıkıyor, daha karanlık, ahlaki olarak pürüzlü öyküler anlatılıyor. Hep iyiler kazanmıyor ve kötü karakterlere de yer veriliyor. Öykülerin altları doldurulmaya, düşünsel felsefi konular didiklenmeye başlanıyor. Ama yine de entelektüel kitle, o baştaki comic imajı nedeni ile çizgiromanı umursamıyor.
40'lı yıllarda Will Eisner er meydanına çıkıyor, ortalığı toz duman ediyor. Çizgi romanın bir sanat olduğunu tarihe kabul ettiren kişinin Will Eisner olduğunu söylesek çok da abartmış olmayız. Spirit diye bir öykü çiziyor ve ortaya çıkan iş basbayağı sanat olarak kabul görüyor. Ama sorun şurada, çizgi roman aslında çoktan sırt dönülmüş, baştaki comic imajını atamamış bir anlatı. Ve 50'lı yıllar ABD'desi tam bir paronaya atmosferi. Hem komünizm tehlikesinin yarattığı soğuk savaş döneminin tedirginliği, hem Nasa'nın kuruluşunun ortaya çıkardığı "Uzaydan gelebilecek tehlikeler" başlığı altında peydahlanan uzaylı-Marslı korkusu vs. Bu dönemde muhafazakâr görüş ve yaklaşımlar güçleniyor (McCarty dönemi) ve çizgi romanlar da başından beri entelektüel kitlenin ve devletin de pek dikkatini çekmediği için hem dış, hem de kendi iç denetleme mekanizmalarına sahip olmadığından öykülerdeki ahlaki dozu biraz kontrolsüz. Şiddet var, kan var, seks var, aldatma, ihanet, korku, yalnızlık, terk edilmişlik vs. Porno çizgi romanlar bile var. Yani gerçekten filmlerde gördüğümüz, 12 yaşındaki çocuğunuzun odasında yorgan altında elinde el feneri ile çizgi roman okuması olayı biraz gerçek çünkü ancak gizlice okunabilir onlar. Anne babalar, çocuk çizgiroman okuyor iken o sayfalar neler ile dolu pek de bilmiyor. Çünkü hâlâ comic imajı var. Ama çizgi roman comic'likten çoktan çıkmış durumda. Hiç bir anne bana gerçekten çocuğunun o içeriklere bakmasını istemez. Ama artık bir anlatı olarak sanat mertebesine çıkmış mı? Çıkmış... Değerli mi? Hem de çok. Sorun şu ki bir standardizasyon, bir kısıtlama, bir sınıflama, bir kontrol mekanizması yok ve pek de mümkün değil.
İşte bu aşamada da ABD'li meşhurca bir psikiyatristin (Adını hatırlayamadım) yaptığı bir resmi açıklama ortalığı karıştırıyor. "Çizgi roman zehirdir, zararlıdır, bla bla bla" diyor bu kişi ve aileler de ortadaki tedirgin ruh halinin acısını çizgi romandan çıkarıyorlar. Çizgi roman dışlanıyor, toplu halde çizgi romanlar bir yerlere yığılıp yakılıyor, bu görüntüler gazetelerde tvlerde çıkıyor, çizgi roman şirketlerine sansür geliyor vs. Sebep? Çocukları zehirliyor, ahlaki olarak sorunlu, zaten bu çizgi romancılar ahlaksız insanlar falan deniyor, 128 milyar dolar nerde diye sorulunca da "kimse bize çizgi romanı öğretmeye kalkmasın" diye cevap veriliyor ve çizgi roman tarihinin en karanlık dönemi başlıyor.
Bir süre, devlet kontrolünde "eğitici çizgi roman" diye bir zırvalık ortaya çıkıyor. Örümcek Adam, lunaparkta çocuklara dondurma ısmarlıyor, "yavaş yiyin de boğazınız ağrımasın" falan diyor örümcek. :) Sonra gidiyor ve arkasından el sallayanlar bu kahramanlığa hayran kalıp ona el sallıyorlar. :) E tabi bu salak saçma öyküler satmıyor. Bir sürü çizgi roman şirketi iflas ediyor. Ve bir gün, hani o tüm Marvel filmlerinde illa suratını gösteren Stan Lee var ya... Cıvık herif... :) Zaten Marvel'in kurucusu ve sahibidir... Süper bir akıllılık yapıyor. Örümcek Adamın bir öyküsünde Örümceği uyuşturucu satıcılarıyla savaştırıyor. Örümcek bunları iyi bir pataklıyor ve uyuşturucunun ne kadar zararlı, ürkütücü ve illet bir şey olduğunu mesajlıyor. Haydin bakalım, buyurun panayıra... Daha 10 sene önce "çizgi roman kakadır, pistir, yakın bunları" diyen kitle "baaak, örümcek uyuşturucudan uzak durun diyor" diyerekten çocuklarının eline çizgi roman veriyor.
Bu yeni bir doğuş oluyor ve bu günden sonra artık tamamen kucak açılmasa da çizgi romana karşı duyulan antipati biraz yumuşuyor. Biraz devletler aileler esniyor, biraz şirketler dozu azaltıyor falan ara bir formül bulunuyor. Sakıncalı çizgi romanlar poşetlerin içinde ya da uyarılarla satılıyor. Şirketler yine para kazanmaya başlayınca yeni yeni çizerler, öyküler yaratıyorlar ve çizgi roman yine eski sanatsal gücüne kavuşuyor.
Bu anlattığım kaba tarih, ABD çizgi romanının yaşadıkları. Avrupa'da ise durum bambaşka. Çünkü Avrupa'da çizgi roman, ABD'deki gibi süper kahraman öyküleri ile başlamadı ve hiç bir zaman saf "comic" imajını taşımadı. Çok daha ciddi bir alandır. Brüksel, Dünyanın çizgi roman başkenti sayılır ve orada çizgi roman müzeleri sergileri falan var. Ama Avrupa'daki satış rakamları da kitlesel olarak üzerine fikir oluşturmanın gerekeceği ölçekte değil.
E bir da uzakdoğu var ki o bambaşka bir macera. Manga-Anime olayı Japonya'da alenen bir sanat biçimi. Pornolar (Hentai deniyor) dahil.
Soruyu aşan bir cevap verdim galiba ama... Umarım cevap teşkil etmiştir. Kusura bakmayın, hatırlamak keyif verdi, yazıverdim işte. :)