Cinsel üreme, doğanın en garip kararlarından biri gibi görünür. Zahmetlidir. Yavaş işler. Risklidir. Genlerinin sadece yarısını aktarabildiğin bir sisteme neden razı olasın ki?
Ama işte evrim, sadece "çoğalmak" değil, "dayanmak" meselesidir.
Eşeysiz üreme bir fotokopi gibidir — hızlıdır, düzgündür, ama hep aynıdır.
Bir virüs geldi mi, bir sıcaklık arttı mı… tüm nüsha aynı zaafla düşer.
Cinsel üreme ise kaotik bir sanat gibidir. İki farklı birey, iki farklı gen dünyası… Ve her birleşmeden, daha önce hiç var olmamış bir ihtimal doğar. O ihtimal, bazen bir zayıflık olur. Ama bazen de, hayatta kalmanın tek anahtarıdır. Doğa, bu belirsizliği sever çünkü değişim kaçınılmazdır. Cinsel üreme, değişime karşı bir cevaptır: “Ben aynı kalmam. Uyarlanırım. Direnirim.” Bu yüzden canlılar zahmete katlandı. Çünkü her döllenme, sadece bir birey değil, bir gelecek umududur. Cinsel üreme, hayatta kalmanın yalnızca biyolojik değil, belki de en derin anlamda varoluşsal bir stratejisidir.