Bence insanlar "büyü" yaptıktan sonra kabus görme sebeplerini, rüyalarındaki sembolik karmaşaya yüklemeyi daha heyecanlı buluyorlar. Her ne kadar büyü kelimesi tarih boyunca farklı şekillerde yorumlansa da işin özünde korku psikolojisi ve beklenti yönetimi devreye giriyor. Tıpkı bir deney tüpüne (örneğin tüpteki kimyasal maddelere) "olmasını istediğimiz şey" fikrini yüklediğimizde, asıl reaksiyonun laboratuvar koşullarından değil de hayallerimizden kaynaklandığını savunmaya benziyor. Aslında ortada gerçekleşen bir "alakası yok" deneyi var; yalnızca sonuçtan kaçınılmaz biçimde etkilenen bir zihnimiz.
Bu durumu rüyalar ya da kabuslar üzerinde çalışılmış bir fonksiyon olarak görmek mümkün. Örneğin, diye bir fonksiyon tanımlasak ve x değerini "büyü yaptım mı?" düşüncesine göre değiştirseydik, korku katsayısı arttığında kabus görme sıklığı veya kalitesi — "kalite" dediğim, rahatsız edicilik boyutunu kastediyorum — artış eğilimi gösterebilirdi. Bunun tıpkı realitede var olmayan ama sürekli kuruntularımızla beslediğimiz hayali bir değişkeni denklemde büyütmemize benzer bir mantığı var. Salem cadı mahkemelerini hatırlayalım; toplumsal paranoyanın sonucu olarak, insanlar gerçek olmayan bir tehlike yüzünden birbirlerine korku aşıladı. Kaçınılmaz biçimde de "şeytani" kabuslar gördüler, büyü var mı yok mu diye her fırsatta "kanıt" aradılar.
Uykuda beynimizin korteksinden amigdalamıza uzanan yolda pek çok farklı sinirsel ateşleme (nöral firlama diyelim) gerçekleşir. Bazıları "beni korkut!" modunda çalışır; bu da ortalıkta uçuşan hayali varlıkların ya da kendimizi büyü yaparken görmemizin, salt zihinsel bir oyundan ibaret olduğunu kanıtlar niteliktedir. Gerçekte var olmayan büyüsel ritüellere hâlâ inananlar olabilir, ama dönüp baktığımızda, ortada Newton yasalarını altüst eden sihirsel bir güç yok. Yani test edilebilir hiçbir istatistiksel veri, sırf "büyü yaptık" diye kabus görmeyi büyünün etkisine bağlayamaz. Bu kadar basit ve aynı zamanda bu kadar net: Korku ya da endişe, denklemdeki tüm değişkenleri, ortada fiziksel olarak bir sonuç yokken dahi altüst ediyor. Bu da işin büyüsünden ziyade psikolojinin eseri.