İyilik için kriter kendinizsinizdir. İyi olmak Başkalarının acısını veya durumu ne kadar algılayıp hissedebildiğinize bağlıdır. Vicdan denilen şey de budur. Doğruluk ölçüsü de budur. Başkalarının acısını hissetmek duyumsamak ve algılamak. Bunu yapamayan kişi için artık ilke ve değer silsilesinden bahsetmek mümkün olmaz. Bu gibi kişiler çıkarları ve menfaatleri için diğer insanların hakkını hukukunu hiç hiç bir sınır olmadan ezip geçebilir. Ancak kendisinde karşısındakinin durumunu duyumsayabilen insan için durum böyle olmaz. Sadece insan değil hatta diğer canlılar için de bu durum oluşabilir. Bir hayvana acı çektirmeye karşı insanlığın bu kadar tepkili olma nedeni de bu acıyı duyumsayabilmeye dair beynimizdeki ayna nöronlar sayesinde olur. Bu empati sanıldığı gibi düşünsel bir durum değil bilinç/beden bağlantılı bir durumdur. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki beyin görülen duyulan olgularda kişinin kendi sinir sisteminde ilgili bölgeye sinyal tetiklemesi yapıyor. Yani sanıldığının aksine empati düşünselliğinin çok daha ötesinde bir durum. Başka bir insanda veya canlıdaki acıyı beyinlerimiz doğrudan bizim bedenimize ve bize yansıtıyor. Bu insanda vicdan (başkasının durumunu acısını algılama kapasitesi) nin kaynagi. Eğer bu olmasa kimse düşünerek kimsenin durumunu anlayamazdı. Ayna noranlarin keşfi ile birlikte insanın kendisinde olmayan, kendisine yansımayan veya kendi yaşamadığı hiç bir şeyi gerçek anlamda bilemeyecegini gösteriyor. İyi ve kötüyü belirleyen şey de bu benliklerde mevcut yapı sayesinde insanın kendinde var olarak deneyimlediğı şeylere dayanır. İnsan kendinde var olmayanı bilemez hissedemez algılayamaz. İnsan ilişkilerindeki tüm öngörü gücü buna dayanır. Mesela ileri seviyede zeki olan otizm engelli bir bireyde bu gibi empatik yetenekler olmadığı için karşısındaki ile hiç bir doğru bir empatik etkileşim kuramadığı için karşısındakinin en basit davranışlarını ve tepkilerini öngoremezler. Yani zeki olmak bile insan ilişkilerindeki başarıyı belirlemez. Buradan Bilginin duygusal zekanın veya empatik zekanın kaynağının salt beyin değil beden beyin etkilesimine dayalı bilgi ağı ile olduğunu anlıyoruz. Aksi halde sadece aritmetik zekanın tek başına yetmediğini sosyal veya insan ilişkilerinde başarısız olacağını anlıyoruz. Bu nedenle bilginin kaynağı sadece beyin değil beden beyin etkilesimine dayalı deneyimlerle 'insan' dediğimiz hisseden, algılayan, merhamet eden, karşısındakinin acısını durumunu algılayan, bu nedenle insanlara yardım eden veya etmek isteyen, insanı buna yönlendiren varlığın ortaya çıkmasına neden oluyor. Bedenimize dair kendi deneyimleri aradan çıkarırsak ortaya çıkan varlığın 'insan' denen etik ilke vs koyan varlıkla alakası kalmaz