Hasta olmak, biyolojik sistemlerde farklı nedenlerle oluşmuş bir ya da daha fazla sorunun sistemsel bütünlüğü kaosa, bozulmaya götürmesi nedeniyle vücudun genel düzeni korumak için entropiye karşı mücadeleye başlamasıdır. Hasta olmak, biyolojinin soruna karşı tepki vererek, durumu çözme durumudur. Bu olmasaydı, bir sorun başladığında, devam eden süreçle ölürdü organizma. Yaşam şartlarının bir gerekliliği hastalık. Koşullar sürekli olarak değişiyor, hava sıcaklığı, organizmanın ulaştığı besin türü ve miktarı, karşılaştığı mikroorganizma türü ve çeşitliliği durmaksızın değişmekte. Temelde hücreden oluşan biyoloji, doku ve sistemlerden birinde sorun yaşadığında, organizmanın bütünü olumsuz etkilenir, çünkü işleyiş bütünseldir ve bütün sistemler aynı derecede önemli ve gereklidir. Ağrı, acı gibi savunma mekanizmasının bildirim yanı olmasaydı, sorunlardan haberimiz olmayacaktı. İşte hastalık da, kötü sona karşı bir alarmdır ki bilinç konu hakkında çözüm arasın.
Hiç hasta olmamak, hem doğal yaşamla etkileşimde bir olumsuzluk, hem de organizmanın her zaman karşılaşacağı mikropları tanıyamaması demek olurdu. Küçükken herkesin geçirdiği hastalıklarda vücut, bir mikropla ilk kez yüzleşerek, onu yenmeyi öğrenir. Bu kalıcı bir öğrenmedir ve her karşılaşmada artık nasıl yok edeceği bellidir. Bu açıdan da hastalık bir gerekliliktir. Kronik ya da dejeneratif hastalıklarda da ani ölüm olmaz. Vücut belirli bir süre hastalıkla savaşmaya devam eder. Kişi bu süreçte fabrika ayarlarına ne kadar yakın kalırsa, biyolojiye o derece destek vermiş olur. Zaten hastalıkların en az yüzde 95i yaşam şartlarının olumsuzlukları ve bunların birikmesiyle oluşur. Hiç hasta olmamaktan bahsedeceksek, hiç yanlış yaşamamayı kabullenmek gerek. Yapay şekerin zararını bildiğimiz haled halen tüketebilecek seviyede insanlarsak, pek de hasta olmama meraklısı olmadığımızı kabul etmek zorundayız. Modern yaşam şartlarını NORM olarak kabul eden bir insanın daha az hastalanması mümkün, ancak hiç hastalanmaması söz konusu değil malesef. Çünkü modern yaşam demek, genetik yaşam gereklililerini unutmak demek aynı zamanda. Bu da kısa ya da uzun vadede hastalıkla birlikte yaşam anlamına geliyor. Yaşam uzuyor, ancak genç dinamik yaşama ait değil, yaşlı, sorunlu dönem uzuyor. Yani eskiye göre daha zor ölüyoruz. Zaten eskiden yaşlı hastalığı olan diyabet gibi sistemik hastalıklar artık popülasyonun alt yaşlarına indi. Bu da yaşam tarzı yanlışlarının genele yayılmasıyla alakalı.
Psikolojik hastalıklar da mevcut malum. Bunlar da, sorunun varlığını duygudurumu alarm olarak kullanarak veriyor çoğu zaman. Depresyon, düşünsel olarak yanlış yolda olduğumuzu, karamsar duygudurum ile haber veriyor bize.
Bir çok tek gen hastalığı, otizm gibi hastalıkların evrimsel süreçte elenmemiş taşınmış olmasının tür adına faydası olmalı. Biz daha çok birey bazında ele alıyoruz hastalığı ancak, evrim türü daima merkeze alır. Ona göre ilerler. Nasıl gerekli organ ve sistemler evrimsel olarak taşınıyor, gelişiyor ise hastalık, savunma mekanizmaları da yaşamda kalmaya hizmet eden araçlar olarak korunmuş olmalı