Güzel ve Çirkin: Öznel olarak kişilik ve "nesnel" olarak korkarım ki yine evrim!
Tamamen içinde yaşadığımız ve bizleri şekillendiren toplumun değer yargılarının, kültürünün ve bundan bağımsız olmamak üzere, sonraları bizlerin bireysel olarak var ettiği ve kimlik yahut kişilik olarak tanımladığımız değer yargılarının, zevklerin, tercihlerin bir ürünü olduğunu düşünüyorum. Bazen sadece işe yarayan, ihtiyacımızı gören bile olabiliyor güzel yahut tam tersi çirkin…
Zevklerin ve renklerin tartışılamayacağı düşüncesinin dayanağı da bu. (Ki tartışılabilir bence)
Güzel ve çirkin kavramı bu çerçevede gerek toplumsal gerek sosyal gerekse psikolojik konumlanışımız ve algılayışımız doğrultusunda, genelde bizlere haz veya acı verme, huzur veya kaygı içerme, itme veya çekme durumlarına göre de değişebilmekte, biz yahut toplumsal, sosyolojik, psikolojik durumumuz değiştiğinde de güzel ve çirkin tanımlamalarımız da değişebilmektedir.
Ancak buna rağmen insanların büyük çoğunluğunun ortaklaştığı ve temelinde yaşamsal olanın saklı olduğu estetik üzerinden de bir güzel-çirkin tanımlaması yapmak mümkündür.
Günümüzde kafamıza türlü yol, araç ve yöntemlerle kazınan ve en kaba tabiri ile kadının güzelliği ile ilgili olarak 90,60,90 ölçüleri, üzerine methiyeler dizilen ve bülbüle dert olan gülün ihtişamı vb. gibi hazır bulunmuşluklarımız ile ön kabullerimize dayanan güzel-çirkin betimlemeleri dışında da ayrıca ; evrimimiz ve buna vesile olan doğamız kaynaklı, estetik ve uyum temelli, evrensel bir güzel-çirkin betimlememiz olduğu kanısındayım.
Genelde erkekler için kullanılan “yakışıklı” kavramı buna örnektir. Burada vücudun tek tek parçalarından öte tamamı üzerinden ve vücut parçalarının (kaş, göz, burun, çene, boy, ses, davranış vb.) birbiri ile uyumuna dayanan bir güzellikten veya tersinden (uyumsuzluğundan-çirkinliğinden) söz edilir.
Bu durum nesneler için de geçerlidir. Misal tabanı geniş, üste doğru zarif kıvrımlar sonrası incelen bardak, kaide, giysi vb. nesneler de; zemine sağlam basma hissi ve dolayısı ile güven verdiği için gözümüze estetik görünür ve güzel addedilir.
Bu durum hemen hemen her nesne için uyarlanabilir. Kanımca burada temel olan şey estetiğin yanı sıra güven hissidir. Güvenin yanı sıra yumuşaklık hissi de huzur içerikli olduğu için güzel ve çirkin değerlendirmemizin kıstaslarını oluşturabilir. Hafif-yumuşak kavisleri olan bir araba, farklı katlarda farklı ve bir biri ile uyumlu çok katlı bir bina, tabanı üstüne göre taşmamış bir ayakkabı vb. gibi.
Renkler de güzel-çirkin tanımlamamızda daha az belirleyici değil. Çoğu zaman mevsimsel olmak üzere sıcak veya serin (soğuk) renkler yerine ve zamanına göre güzel (çekici) yahut çirkin (itici) olabilir. Kışın kırmızı, yazın beyaz renk kıyafetlerin bizlerde yarattığı duygu durumu gibi.
Aynı şey doğa için de geçerlidir. El değmemiş doğa, orman, yeşillik, su içerikli nehir, göl, dere, deniz vb. herkes için güzel kategorisine dahil edilir. Bunları içermeyen çöl, bataklık, sarp kayalık alan, kutup vb. yeşilden yoksun ile betona gömülmüş kentler çirkin kategorisinde değerlendirilir.
Bu değerlendirmeler de muhtemeldir ki bizleri var eden ve bu güne getiren alanların hep bu alanlar oluşu (yaşamın doğduğu ve serpildiği yerler oluşu) temel belirleyicidir.
Fakat hangi açıdan bakarsak bakalım, güzel ve çirkin betimlemelerimizin harcında, ortaklaşılan ölçüt olarak, evrimin tartışılmaz yasası karşımıza çıkar. Hayatta kalmanın ve soyunu sürdürmenin aynı zamanda anahtarı olan yasa… İster öznel ister nesnel, ister insan ve duygu merkezli ister doğa ve madde merkezli “Uyum” yasası. Bir bütünlük içinde “Uyumlu olan ve uyumsuz olan”…
"Çekici ve itici, huzur veren ve huzursuz eden, yakışan ve yakışmayan, güvenli ve güvensiz, sıcak ve soğuk ( zamanına göre), uyumlu ve uyumsuz, dost ve düşman, yakın ve uzak, sağlam ve eğreti, yaşamsal ve ölümcül, zarif ve kaba, özenli ve gelişigüzel... Yani güzel ve çirkin... " olarak son kertede zihnimize kazınan ve bizlere bunları söyeleten yasa...Uyum...