Biyoloji açısından ele alacak olursak evrim dediğimiz olgu, canlı popülasyonlarının sürekli olarak değişmekte olan ortam şartlarına, geniş zaman skalalarında, kesintisiz bir biçimde uyum sağlamaları sonucu ortalama gen özelliklerini sonraki nesillere aktarmaları olarak tanımlanabilir. Bu da tam olarak, uyumlu olanının kalması ve uyumsuz olanın elenmesi prensibine dayanmaktadır. Evrim teorisini "gelişme" perspektifinden değerlendirmek hatalı olur çünkü gelişme kavramı günümüz kullanımıyla ileriye, daha fazla yetiye doğru olan değişimi temsil eder, oysa evrimin bu biçimde bir yönü yoktur. (Bu cümlemi bir soru ile daha açık hale getirebilirim; Sizce bir çita mı yoksa bir mantis karidesi mi daha gelişmiştir? Cevap, her ikisini de bu şekilde kıyaslamanın mümkün olmadığı yönünde olmalıdır. Söz konusu iki canlı da kendi habitatlarına yüksek derecede uyum sağlamıştır ve popülasyon ortalamaları göz önünde bulundurulduğunda maksimum uyum düzeyindedirler.) Gelişmek kavramı yerine değişmek kavramını kullanmak bizi sorunuzun cevabına büyük oranda yakınlaştıracaktır. Söz konusu değişim olunca işler değişir, çünkü içerisinde bulunduğumuz evren kesintisiz olarak değişmektedir.(Konu evrenin oluşum dinamikleri ve karakteristikleri olmadığından bunu burada bir aksiyom olarak kabul edebiliriz.) Dolayısıyla canlı popülasyonlarının bu değişimlerin bir sonucu olarak değişmesi (evrimleşmesi) kaçınılmazdır. Sonuç olarak değişimin sürekli olarak var olduğu bir yerde evrimin durması söz konusu olamaz. Ha diyelim ki evren değişmeyi bıraktı, o zaman başımızın büyük belada olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. :)
Özet: Evrim, evrenin işleyiş biçiminin doğal bir sonucudur; tercih, zorlama veya amaç değildir.
Kaynaklar
- D. E. Lieberman. (2015). İnsan Vücudunun Öyküsü: Sağlık, Hastalık Ve Evrim. ISBN: 9786050204339. Yayınevi: Say Yayınları.
- I. Crofton. (2017). Bir Solukta Evren Ve Dünya Tarihi. ISBN: 9786050205756. Yayınevi: Say Yayınları.