Anlam, anlamın sanat eseri olarak ele alınabilmesi, kültürel gelişimin bir ürünü. Survive modda yaşayan bireyler, henüz yaşamda kalmak için gerekli temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılama seviyesinde, kavramsal, varoluşsal, sofistike ihtiyaçlar edinemezler. En başta ileri düzey düşünce ürünlerini amaç edinmek için, yaşamda kalma ile ilgili ihtiyaçlar giderilmiş, bireyin kabul görme, sevme sevilme gibi sonraki ihtiyaçları da giderilmiş olmalı. Elbette bu ihtiyaçlar giderilmeden de travmatik geçmişi olan ya da mağaraya el izi bırakan insanların olduğunu da biliyoruz. Ancak, genel itibarı ile yetişkin kişinin birey olma, düşünce üretme, sorgulama, anlam ile uğraşma gibi üst düzey kognitif yetilerine odaklanması üzerine ele alıyoruz bu ihtiyaçlar hiyerarşisini.
Toplumsal olarak da bu ihtiyaçlar zemini, düşünceyi üretmede minimum seviyede gereklidir. Eğer popülasyonun çoğunluğu yaşamda kalmak için, günlerinin büyük bölümünü çalışarak geçirmek zorunda kalıyorsa ve elde ettiği gelir, tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor ise, bu kitle henüz temel ihtiyaçlarını karşılama güdüsünde yaşarlar. Yaşamda kalma güdüsüne sahip bireyler, ihtiyaçlarına odaklandıkları, korku odaklı yaşadıkları için kültürel ve sanatsal ihtiyaçlar edinemez. Zihinsel gelişim, bilinç gelişimi gibi üst düzey sofistike ihtiyaçlarının farkına varamazlar. Her ne kadar böyle kitleler yönetimlerin işini kolaylaştırıyor gibi görünse de, yönetilebilen kitlelerin bu survive modda kalmaları, toplumsal olarak gerilimi artıran bir faktördür.
Nitelikli eğitim, birey olmada en önemli zemin görevini görü. Birey olamayan popülasyon bireyleri, neden düşünmesi, üretmesi, farkındalık sahibi olması gerektiğini bilemez. Kişisel gelişimini basic düzeyde tamamlamış, kendini keşfetmeye çalışmış, yaşamla bağ kurma çabasına girmiş bireyler, sosyal bağ kurma ve kültürel gelişim, sanatsal estetik zevkler gibi beğeni düzeylerinin farkına vararak araştırmaya başlarlar. Yine istatistik - genel ifadeler tabii ki bunlar.
Bireyde temel yaşamsal - psikolojik ihtiyaçlar ve toplumda eğitim - adalet - güven temelli bir sistem ihtiyacı giderilebilirse, sanat bir ihtiyaç haline gelebilir. Kendi gelişimi için çaba harcamış birey, düşünceleri nedeniyle içinde bulunduğu toplumda güvende hissedemiyor ise (düşüncelerinden dolayı yargılanıyor, suçlanıyor, tehdit hissine kapılıyorsa), kişi toplum içinde hissettiği gibi varolamıyor, toplumun olmasını istediği hale gelmek zorunda hissediyorsa, kitlesel düzeyde sosyo kültürel gelişim, bireyi sınırlar. Kümülatif etki olarak da bütün toplumun gelişimi olumsuz etkilenir.
Nasıl varoluşu anlamaya çalışmak, ona anlam yükleyebilmek için belli bir seviyede bilimsel bilgiye ihtiyacımız varsa, sanatsal - estetik gibi ileri düzey ihtiyaçlarımızın farkına varabilmek, onları geliştirebilecek noktaya gelebilmek ve toplumsal düzeyde de kültürel sanatsal üretimde bulunabilmek için, anlam ile iştigal edecek bilgi - eğitim - bilinç gelişimine ihtiyacımız var.
Ütopik gelebilir, ancak hipodromlarda aslanlarla savaşan gladyatörleri izlerken eğlenen yapıdan, açık oturum izleyebilecek seviyeye gelebildiysek, bir gün düşünürlerin, gerçek sanatçıların, bilim insanlarının el üstünde tutulduğu, yaşamı biyolojik gereklilikler zemininde yeniden tasarlayarak, kültür - sanatın ihtiyaç haline getirilebildiği sosyal bir yapı kurulabilir. Bunu bizim görüp görmememiz önemli değil, bunun için ne yaptığımız temeldir.