Herhangi bir iletişimin yanıtsız kalması, iletişimi başlatan tarafın değeriyle veya zekasıyla ilgisizdir.
İletişimin temel mantığı, bu ister iki insan arasında iletişim, ister bir Facebook paylaşımı, isterse radyo sinyalleri olsun, hep aynıdır: "Kimse sizi anlamak veya anlamaya çaba sarf etmek zorunda değildir. Siz, kendinizi anlatmak zorundasınız".
İletişimde anlaşılabilirlik yükümlülüğü her zaman iletişim kurmak isteyen taraftadır.
İletişimin askıda kalması, yanıtsız kalması veya kaale alınmamasının nedenlerini şöyle özetleyebiliriz: Yanlış kişiye, yanlış ortamda, yanlış zamanda, yanlış konuyu, yanlış yöntemle, yanlış dilde anlatıyorsunuz.
Bu yanlışlardan herhangi birini yaparsanız o iletişim sekteye uğrar. Bu neredeyse termodinamik gibi evrensel bir kanundur.
İki tane çok uç örnek vereyim. FM radyolar 87,5 ve 108 kHz frekans aralığındaki sinyalleri alabilir. Ben çılgın bir amatör radyocu olarak, sırf paşa keyfim öyle istedi diye 112 kHz frekansta yayın yaparsam, doğal olarak kimse dinlemez. Ben dünya tarihinin en müthiş zekası olarak hayatın anlamını açıklıyor olsam bile kimse dinlemez, çünkü dinleyemezler; basitçe bunu yapabilecek bir araçtan yoksunlar, çünkü onlara hitap edebilecek bir frekans aralığında yayın yapmıyorum. Hiç kimsenin de sırf benim paşa keyfim öyle istedi diye yeni radyo alma yükümlülüğü yok.
İnsani bir örnek olarak, evliliğinizdeki sorunları çok ağır bir psikoteknik jargon kullanarak paket servis yapmaya gelmiş lahmacuncuya anlatmaya kalkarsanız, yüksek olasılıkla dinlemeyecektir. Lahmacuncu temassız ödeme sonrasında bahşiş verip vermeyeceğinizle daha ilgili olacaktır.
Dolayısıyla, başlatmaya çalıştığınız iletişime bir yanıt gelmiyorsa, yukarıda altını çizdiğim durumlardan birinde mutlaka hata var demektir. Bu 6 değişkenin hangisi veya hangilerinde hata olabileceğini analiz ederek, iletişim becerilerinizi güçlendirebilirsiniz. İletişim bisiklete binmek gibidir, yapmadan öğrenmeniz mümkün değil.