Öncelikle bilincin evrimsel aşamlarını saptayabilmek oldukça zor.Bunun nedeni bilincin subjektif bir olgu olması şöyleki; bilinç beynin ürettiği bir şey ve muhtemelen de beyin öldüğünde sonsuza dek yok oluyor o yüzden evrimsel süreçte herhangi bir zaman aralığında ki herhangi bir canlının bilinçli olup olmadığını test edemeyiz (çünkü hepsi öldü bilinçleriyle birlikte )Ancak bu canlıların geriye bıraktığı kalıntılardan (bu her şey olabilir) bilincin evrimi hakkında bir takım tahminler yürütmek mümkün olabiliyor yani kısaca bilincin evrimi bir kara kutu gibi.( Öyle ki geçmişten günümüze kadar bilincin tanımı konusunda dahi çok ateşli tartışmalar yapılıyor ve yapılmakta ).Bilinç yüzyıllardır birçok filozof ve sinirbilimci tarafından anlaşılmaya çalışılmış zor bir problem.(hatta son yıllarda olayın içine fizikçilerde dahil olmaya başladı )Bilincin zor bir problem olması beyinde gerçekleşen fiziksel olayların(nöron etkileşiminin) nasıl olupta 1.şahış subjektif bir deneyim meydana getirmesi.Örneğin sana kırmızı bir ev düşünmeni istersek ve aynı anda beynini modern görüntüleme tekinkleriyle (MRI,fMRI) ile görüntülesek sadece birtakım böglerin aktif olduğunu görebiliriz ancak kırmızı evi hiçbir zaman beyninde bulamayız.Bu konuda daha detaylı bir alıntıyı aşağıya aynen yapıştırıyorum;
"Beyin fiziksel olarak bilinci nasıl oluşturuyor? Bu yetenek niçin ve nasıl evrimleşti? Felsefe Bilimi bu konuda oldukça fazla alanlarda ve kavramlarda yorum yapmaktadır. Ancak, net olarak pozitif bilimin bakış açısıyla cevap aramak en doğrusu olacaktır. Richard Dawkins; tartışmalı bir yorum yaparak, kültürel ve zihinsel evrim sonucunda ortaya çıkan inançları ve kültürleri, bilincin evrimleşmesinin bir sonucu hatta yan etkisi olabileceğini ifade etmektedir. Bilinç, sosyal olarak bir arada yaşayan canlıların bir ürünüdür. Arılar, şempanzeler de sosyal canlılardır. Bu nedenle evrim ağacının dallarında yer alan ve günümüzde yaşayan canlı türlerinin incelenmesiyle bilincin evrimini anlayabiliriz. Son zamanlarda, bilincin oluşması “ayna nöronlar”la (mirror neurons) ilişkilendirilmektedir. Ayna nöronlar, hem kişinin kendi eyleminde hem de başkasının eyleminde aynı şekilde aktive olurlar (birbakıma empatik davranış modeli denilebilir). İnsanlarda, makak maymunlarında ve ötücü kuşlarda kesin olarak belirlenmişlerdir. En fazla bilinenleri prefrontal kortex (karar verme) ve inferior parietal lob (konuşma ve dil desteği) bölgelerindekilerdir. Ayna nöronlar, belirli eylemleri gerçekleştirebilmek için evrim sürecinde adaptasyon sağlamak, diğerlerinin ne yaptığını anlamak, sosyal öğrenme, gözlemleme ve taklit yapmayı öğrenme için ortaya çıkmışlardır.Ayna nöronların aktive olmasıyla empati, konuşma, düşünme, his ve tecrübeyle birbirini takip eden bir süreç söz konusudur. Ayna nöronlar sayesinde, insan sadece kendinin değil, başkalarının eylemlerini de kayıt edebilir. Hatta diğerlerinin aklını okuyarak ilk adımı atabilme özelliği gösterebilir. Ayna nöronlar bilincin ortaya çıkmasında önemli bir aşamadır. Ayna nöronlar aracılığı ile olayların içsel yaşanması, hafıza ve düşünme tetiklenmekte, bilincin ortaya çıkmasıyla geleceği ön görmemiz mümkün olabilmektedir. Hatırlama ve geleceği tasarlama ile ilgili beyin bölgeleri aynıdır. Magnetoensefalografi ile yapılan bir çalışma, hafızayla tetiklenen karar verme eyleminin hipokampustan çıkan teta dalgalarının medial prefrontal kortekse ulaşmasıyla ortaya çıktığını göstermiştir. Descartes; vücudunu yokmuş gibi düşünebildiğini ama bilincinin yokmuş gibi düşünemediğini test ederek “Düşünüyorum, öyleyse varım” demiştir. Descartes; ironik bir şekilde bu sonuca ayna karşısında kendini gözlemleyerek varmıştır. Evrimsel süreçte ayna nöronların rolü yadsınamaz. Bir toplulukta varlığını sürdürebilmek için diğerlerini anlamaktan ziyade doğrudan taklit etmek daha elverişlidir. Taklit yapmayı öğrenme ve kültürel aktarım, insanların doğada dominant olmasını sağlamıştır. Varlığımızdan haberdar olmamız, dil evrimi ve inançların bilinç kazanması, dolayısıyla bilincin oluşması bu şekilde daha mantıklı görünmektedir.Bu bakış açısıyla şöyle bir soru akla gelebilir. Taklit etmekten ziyade sorgulayan ve anlamaya çalışan bir bilinç; sosyolojik evrimde bir mutasyon olarak görülebilir mi ve bu tür mutasyon evrimsel gelişimin ateşleyicilerinden olduğuna göre ileride ne kadar uyum sağlayabilir? Beyinde bilincin ortaya çıkması ve evrimleşmesi ile ilgili son birkaç yıldır bilimsel çalışmaların ve hararetli tartışmaların olduğu bir diğer konu ise “Mikrotubül Kuantum Vibrasyonları”dır. Bu konuya aşağıda değinilmiştir: Hücre sitoplazmasının iskelet yapısında önemli rol oynayan mikrotübüller, protein dimerlerinden (alfa, beta) oluşur. Flajella ve siliaların yapısında da bulunurlar. Hücre içi transportta, kromozom ayrılmasında (mitoz) ve birçok hücre içi reaksiyonda rol oynarlar. En ilkel canlıdan (tek hücreliler), karmaşık beyin yapımıza kadar tüm biyolojik yapılar içinde bulunurlar. Alzheimer hastalığında, tau protenlerinin dejenerasyonuyla mikrotübüllerin yapısının bozulduğu ve buna bağlı bilinç değişiklerinin geliştiği bilinmektedir. Mikrotübüllerin kuantum vibrasyonları sayesinde ortaya çıkan bilinç çalışmaları, son zamanlarda hız kazanmıştır. Mikrotübüler dimerlerin manyetik alanları üzerinde yapılan teorik fizik kuramları laboratuvar çalışmalarıyla desteklenmektedir. Kuantum vibrasyonlarının (Orchestrated Objective Reduction=Orch OR), nöronların hafıza depolayan mikrotübüllerinde ve sinaptik impulslarda ortaya çıktığı ve düzenlendiği düşünülmektedir. Kuantum uyumu (Quantum Coherence); fotosentezde, kuşlardaki beyin navigasyonunda, koku yollarında ve beyin mikrotubüllerinde başarılı bir şekilde gösterilebilmiştir. Anirban Bandyopadyay (Japonya) ve Massachusetts Institute of Technology (MIT) çalışmalarında; ileri teknoloji EEG kayıtlarıyla derinlerden gelen mikrotübüler vibrasyonlar tespit edilebilmiştir. Bilincin mikrotübül kuantum uyumuyla ortaya çıktığı ile ilgili çalışmalar farklı disiplinlerde tekrarlayan araştırmalarla sınanmış ve aksi ispat edilememiştir. Mikrotübüllerin ilkel tek hücrelilerden kompleks canlılara kadar olan yapılarının incelenmesi, bilincin evrimsel gelişimini anlamamıza daha da yardımcı olacaktır. Bu derlemede evrimin tüm aşamalarını tartışmaktan ziyade beyin ve bilincin ortaya çıkmasıyla ilgili temel geçişler ve kavramlar üzerinde durulmuştur. İnsan beyni; kuşaklar boyunca daha fazla anlama ve farkındalığa ulaşmaktadır ve bu süreç devam etmektedir. Bu sayede gelişmekte olan teknoloji ile ortaya çıkan kavramlar her yeni nesilde daha da anlam bulacaktır."
Bilinç hakkında bir kaç kitap tavsiyesi;
1-)Bilinç kullanma kılavuzu (Adam Zaman)
2-)Bilinç üzerine konuşmalar (Susan Blackmore )
3-) Bilinç ve Beyin (Stanislas Dehaene)
1,417 görüntülenme
Kaynaklar
-
Yazar Yok. Bilicinin Evrim . (7 Ağustos 2019). Alındığı Tarih: 7 Ağustos 2019. Alındığı Yer: Bağlantı
| Arşiv Bağlantısı