Yapay seçilimde evcilleşme sürecinde uysal, insancıl veya uyumlu hayvanların evcilleşebildiği bilinir, söylenir daha da önemlisi uygulanır. Evcilleşme bu karakter ve davranış özellikleri taşıyan hayvanlar cifleştirilerek sağlanır. O halde davranış ve karakter özellikleri nesilden nesile belli ölçüde zaten geçiyor demektir. Bunlar ise hayvanın tabi ki beyni ve beyin durumu ile ilgilidir. Beyni vücuttaki herşey gibi genetik oluşturur ve canlı genetiği yaşarken sürekli aktif bir biçimde değişme potansiyeli taşır. Mesela şalter gen kavramı vardır. Bir gen atıl ve pasif durumda iken çevre şartları onu o canlının gen havuzunda aktif hale getirir. Örneğin siz uzun boy geni taşıyorsanız bu genin tam ifade edilmesi için gerekli beslenme şartlarını sağlamanız gerekli. Beyindeki genler içinde benzer bir sürecin olmaması için neden yoktur. Beyinde eğilimler vardır bunlar muhtemelen genetikle belirlenir ve uygun çevresel şartlar ile birleşirse bu gibi genlerin eğilim özellikleri ortaya çıkar. Örneğin cimrilik eğilimi taşıyan birisi cimri bir çevrede yetişirse bu kişinin sağlam bir cimri olması kaçınılmaz olabilir. Veya tersine cimriliğe genetik eğilimi olan biri çevre koşulu sağlanmazsa bu özellik kendini göstermeyebilir. Mevzu genler olunca artık gelinen nokta genlerin sabit olmayıp canlının yaşamı boyunca bütün faktörlerin ve çevresel şartların etkileyebildiği, değiştirebildigi aktif ve değişken bir sürece dayalı olduğudur. Epigenetik deneyleri de bunları ortaya koyar. Yani genler sandığımızın ve sanıldığının aksine beyin için belirli nöron bağlantıların oluşmasında ve/veya sürdürülmesinde köken olarak belirleyici olan metaryeller olabilir. Tabi burada iki yönlü bir ilişki vardır. Çevre (yetişme) ile genetik el ele kol kola birlikte canlının beynini aktif bir süreçle şekillendirir. Örneğin deneyle fare yavrularının kritik bir küçüklük sürecinde eğer gözleri ışıkla hiç temasa girmezler ise beyinlerindeki görme korteksinin aktif olmadığı ve büyük bir görme kaybı hatta hiç görememe sorunu yaşadıklarını ortaya koymuştur. Tam olarak ifade etmek istediğimiz şey de işte bu örnekle açıkça ortadadır. Beyin adeta birşeyleri öğrenmek üzere hazır bir program taşıyarak dünyaya gelir. Bu şekilde hazır gelen beyin uygun çevresel koşullara maruz kalınca ve onlarla birleşince ise beyin ile o şey arasında gerekli programlanma süreci oluşur ve böylece o şeye ilişkin bilgi veri işleme biçimi belirlenmiş olur. Söz konusu beyin olunca bunu herşey de tüm sonradan edinme ve öğrenme sürecinde görmek mümkündür. Ornegin size yeni bir bilgi sunsam bunu okumanız (çözmeniz veya diğer adıyla decode) edebilmeniz beyninizin o andaki durumuna bağlıdır. Çünkü benim sunduğum yeni bilgiyi alabilmeniz beyninizin o an buna uygun önceki programı taşımasına bağlıdır. Aksi halde yeni bilgi duvara çarpmış gibi decode edilmeden geri döner. Burada yaşanan Süreç yukarıdaki fare örneğindeki ile özünde aynıdır. Beyniniz hazır olmadığı için söz konusu yeni bilgiyi alamadı. Çünkü buna o an hazır durumda değildi. Peki süreci tersine çevirelim diyelim ki beyniniz o an bir bilgiyi almaya hazır ancak o kadar hazır ki kendi bilgi egilimine göre çevresinden gelen uyaranları bile bu eğilime göre şekillendirip uygun biçimi verebilir. Yani kendisine o an uyaran olarak verilen bilgi veya örnek normalde doğrudan ona o egilimle ilgili bilgi vermese bile beyin kendi durumuna o bilgiyi uygun hale getirecek bir veri işleme sürecine maruz bırakarak onu istedigi biçimde işlenmesini sağlayabilir. Basit bir örnekle çocukken zihninize güçlü bir şekilde kazınmış bir saray imgesi neyse ben size zihninizdeki bu imgeden tamamen farklı bir saraydan ve onun odasından bahsediyor olsamda zihniniz önceki sizdeki mevcut saray imgesine bağlı olarak zihninizdeki saraya göre onun odasını hayal edecek yeni gelen bilgiyi önceki bilgiye göre almış, işlemiş ve şekillendirmiş olacaktır. Hiç saray imgesi taşımayan bir zihin ise benim verdiğim bilgiyi buna dair imgesi olmadığından alamayacaktır.
Beynimiz en değerli ve bizi biz yapan şeyimiz iken ona ne kadar yatırım yapıyoruz. Ona ne kadarını sığdırabildiğimiz herşeyi belirliyor. Önümüzde koskoca evren dursa da bizim algılayabilecegimiz kendi beynimizin neye göre nasıl ne kadar şekillendiğini bağlıdır. Mevalanın dediği gibi "İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir. "