Genetik anlamda homosapiens in doğumla kendisine verilmiş ömür 140 - 150 yıl. (Hücre döngüleri üzerinden çıkarılan ortalama bir sonuç) Ancak yaşam süresi, deneyime bağlı değiştiği için (zararlı alışkanlıklar, duygudurumun yönetilememesi gibi olumsuz durumlar telomer kısalmasına neden olur, akdeniz diyeti, meditasyon - ibadet, doğru nefes gibi olumlu yaşam şekilleri telomer kısalmasını engeller) genetik yapı tamamen aynı bile olsa, yaşam süresi bireysel olur. Mitoz bölünmenin bir sınırı vardır ve bu sınırı belirleyen telomer denilen, her mitozda eksilen yapılardır. Bu hücre düzeyindeki mitozun yaşama etkisi. Diğer taraftan besinlerin enerjiye dönüşme şeklinin de hücre bölünmesine dolaylı - direkt etkisi söz konusu. Elektron transport zinciri denilen - mitekondride besinin geldiği son nokta olan enerji üretim santralleri, kendilerine uygun besin gruplarını daha az metabolik atık çıkararak enerjiye dönüştürürler. Isıl işlem görmüş (siyah çay gibi), kızarmış, yanmış, işlenmiş vs doğallığından uzaklaşmış besinler (basit karbonhidratlar da) çok az enerji üretip oldukça fazla proton kaçağına neden olurlar. (ETZincirinde moleküllerin elektronları zarın bir tarafında kaldığı için aradaki yük farkı ATP olarak kullanılır. Sorunlu besin grupları daha fazla proton yüküyle geldikleri için metabolik atık artar) Metabolik atıkların vücuttan atılma mekanizmaları sınırlıdır. Özellikle yapay - basit şekerin vücuttan atılma mekanizması YOKTUR. Bu nedenle proton yüklü atıklar vücutta yağ kitlelerine depolanır - kan a karışmaması için en güvenli alana-. İşte bu proton kaçakları daha fazla mitoz demektir. Mitekondriler kısa bir süre bu kaçaklara dayanır, ancak her proton yükü, mitekondri ve hücre zarlarından elektron çalmak zorunda oldukları için, mitekondriler hücre ölümünü başlatacaklardır. (Kontrollü hücre ölümü) Bu da daha hızlı hücre ölümü ve daha fazla mitoz demektir. Eğer mitekondriler kontrollü ölüm emrini veremeyecek kadar hasarlanırlarsa, kanser dediğimiz kontrolsüz hücre çoğalması başlar.
Bazı otörlere göre Elektron transport zinciri ideal hale getirilirse, ömür süresinin ne kadar olabileceği bilinmemektedir. (Düşündüğümüzün ötesine geçebilir.)
Sadece yaşamı, olayları algılama bile yaşam süresini etkiler. Tehdit ve tehdit algısı farklı olduğu için, kişini gereksiz korku - tedirginlikleri bile parasempatik sistem aktivasyonuna neden olabilir. Uzun dönemli stres, inflamasyon a neden olabilir, nefes derinliğini olumsuz etkiler.
Kişinin kendi ömrü üzerinde etkisi tam bir kader yazmak gibidir. Her deneyim hem ömrümüzü etkiler, hem de konnektomu (beyin plastisitesini değiştirir) Bu değişimlerin olumlu olması da olumsuz olması da dolaylı olarak diğer döngüleri çalıştırır. Sonuçta hayatımızda yapacağımız ufak da olsa olumlu değişimler, dev bir döngüyü başlatacağı için kümülatif olarak büyük ve olumlu sonuçlara neden olacaktır.
Epigenetik yolla kitlesel ömür artışı sağlanabilir. Ancak bunun için yaşayan her bireyin yaşam şeklini günümüzde bilimsel olarak netleşmiş -biyolojiyle uyumlu- yaşam şekline çevirmeli. Şimdilik bu imkansız gibi görünmekte. Ancak ömür uzatma ise konu, genetik bir okyanusu değiştirmek gerekeceği için, sirkadiyen ritm, doğru besin gruplarının doğru beslenme saatlerinde alınması, uyku düzeninin tamamen sirkadiyen olması, günlük en az 1 saat meditasyon - ibadet yapılması gibi değişmez bir temeli gerekli kılmakta.