Bilimsel düşüncede inanmak yoktur ama olayları neden akılla açıkladığımızın belli bir cevabı olmadığı için akla inanmış olunmuyor mu?
İnanma kavramını dinden bağımsız ele almak gerekiyor bu noktada. Çünkü genelde semavi dinler ve onu yollayan tanrıyı kabul etmek ya da etmemek noktasında algılanıyor inanmak. İnanmanın kelime anlamına baktığındaysa güvenmektir aslında.
Akıl ise yani akıl yoluyla görmek genel olarak algılayış biçimlerimiz üzerinden şekillendiği için bilimden çok dine, yani doğaüstü bakış açışına götürmeye daha açık.
Somut, sınanmış veriler ışığında yapılan bir bilimsel çalışma sonunda varacağın sonucun x olacağına güvenirsin yani metoduna, verilerine inancın vardır. "Akıl sahibi bir varlık olarak çevreme baktığımda muazzam bir düzen görüyorum bu kendiliğinden olamaz" dersin ve aklına inanırsın. Akıl yürütme başlı başına bilimsel düşüncenin temeli olmadığı gibi inanma da sadece doğaüstü düşüncelere hapsolacak kadar dar değildir.
İnanmayla neyi kastettiğinize bağlı.
İnanma kelimesinin günlük hayatta kullanılan ve bilgi felsefesi ya da epistemolojide kullanılan anlamı arasında bir fark var. Gündelik hayatta inançtan kasıt kanıtsız kabul etmek gibi görünüyor. Kanıtla kabul edilen ve nihayetinde doğru çıkan şeyinse bilindiği söyleniyor. Öte yandan bilgi felsefesi ya da epistemolojide inanmak bir şeyi kabul etmek olarak anlaşılır. Kabul ettiğim şeylerden bazıları gerekçeli, bazılarıysa gerekçelidir. Bilgi ise epistemolojide inancın spesifik bir türü olarak görülür. Genelde kabul gören bilgi tanımlarında bir şeyi bilebilmek için onun doğruluğuna da inanmanız gerekir. Örneğin lotoyu kazanacağınızı bildiğinizi söylemeniz için lotoyu kazanacağınızı kabul ettiğinizi, yani epistemolojideki anlamıyla lotoyu kazanacağınıza inandığınızı, söylemelisiniz. Kazanacağınızı kabul etmeden kazanacağınızı bilemezsiniz. Örneğin "Dışarıda yağmur yağdığını biliyorum ama dışarıda yağmur yağdığını kabul etmiyorum" demekte çelişkili bir şey var gibi görünüyor. Ek olarak inanmanın tasdik etme/kabul etme biçimindeki bu kullanımı Türkçe'de de mevcut bir kullanım. Yani sadece epistemologların icat ettiği bir şey değil bu.
Soru bilimde inancın yeri nedir şeklindeyse bilimin her yönünde epistemologların bahsettiği anlamda inancın olduğunu söyleyebiliriz. Mesela evrimin doğru olduğunu kabul eden biri aynı zamanda evrime inanmış da olur. İnanmak kanıtsız, desteksiz, rastgele kabul etmek demek zorunda değildir.Soru bilimde kanıtsız inancın yeri var mıdır şeklindeyse bu bizi gerekçelendirmenin mimarisine dair epistemolojik problemlere götürür. Diyelim ki kanıt ya da gerekçelendirme dizilerinin nasıl bir yapıya sahip olduğunu düşünüyoruz. Kanıtı olan a inancını kanıtı olan b inancıyla, onu da c inancıyla destekleyip böyle devam ettik. Bu durumda olabilecek 3 şey var: a) İnançlarım sonsuza kadar kanıtlı bir şekilde birbirlerini destekleyerek geriye doğru gider. Bu makul değil çünkü kimsenin sonsuz tane gerekçeli inanca erişimi yok. b) Kanıtlı inançlarım bir tür döngü ya da ağ oluşturup birbirlerini destekler ancak sonsuza kadar geriye gitmezler. c) Gerekçelendirmeye/kanıta ihtiyaç duymayan, apaçık bazı inançlarda dururum. C tarihsel açıdan en yaygın seçenek. B de ciddi savunuculara sahip. C doğruysa gerekçesiz/kanıtsız inançlara sahip olmam bir kusur değil. Bilakis, bu tür inançlar yapıları gereği kanıt gerektirmezler. Belki akla olan inanç da böyledir. Bu durumda evet, akla inanmış oluyorsunuz ama akla duyulan kanıtsız inanç başka şeylere duyulan kanıtsız inançlardan daha makul olabilir. Her kanıtsız inanç aynı derecede makul değildir. Bu tür bir inancın bilimsel düşüncenin herhangi bir türüne ters düşeceğini de sanmıyorum.
Bilim, zaman ve mekan koordinatları arasında gözlemlenebilir yer. Bilimsel denen kavram ise mekan ve zaman koordinatları arasında gözlemlenmiş/kanıtlanmış şeyler. Bilimsel Düşünce ise bilimin ışığındaki kavramların zihindeki tasarımları. Örneğin, Yıldız bilimin ilgilendiği bir kavram. Zaman ve mekan kooridanatları arasında mı? evet. O halde bilimsel bir kavram.
Sonuç olarak bilimsel düşüncede inanmak mantık dışı bir olaydır. Bilimsel düşünümler bir aksiyom olarak kendisine referans olarak aklı alır. Bu bir ön kabul ediştir aynı zamanda akledilebilir şeyler bilimin konusudur.