İnsanlar, sezgisel makinalar. Sezgileri sayesinde"bilişsel kısayollar"a başvuruyorlar ve açıkçası bu nedenle çok kolay kandırılabiliyorlar. Ama aynı mekanizma sayesinde bilginin tamamına maruz kalmadan da isabetli sayılabilecek sonuçlar çıkarabiliyorlar.
Bunu lehinize kullanabilirsiniz: Bilimin ürettiği araçlardan (mesela bu internet sitesinden veya kullandığınız telefondan veya aldığınız sağlık hizmetlerinden) yola çıkarak, bilimsel sürecin işleyiş prensiplerini anlamaya ve takdir etmeye çalışabilirsiniz. Buradan da, bilimin zaten yapılış biçiminin diğer bilgi türlerinden ortalamada her zaman daha başarılı olduğunu görebilirsiniz. Örneğin sizin "bilgiyi işlemek" konusundaki endişeleriniz, zaten bilimin yapılış biçiminin bir parçası (hipotezin ilanı, çürütme, yeni hipotez, deneyler, karşı argümanlar, vs.).
Tabii ki bilim de kusursuz değil ve ıncığına cıncığına girerseniz bir dolu sorun bulabilirsiniz. Ama bilimin ortalamadaki başarısının sebebi, ıncığı cıncığındaki problemlerin büyüklüğünün, alternatif bilgi türlerinin ıncığı cıncığındaki problemlerin büyüklüğünden çok ama çok daha düşük olması. Dolayısıyla bilişsel kısayolunuzu kullanarak, illa "inanç" olarak kategorize edecekseniz de, eğer ki objektife-yakın bulgulara daha çok değer veriyorsanız, bilimsel bulgulara güvenmenin, ortalamada her zaman (güvenmemekten) daha avantajlı olduğunu görebilirsiniz.
Evet, ömrünüz bilimdeki bütün bilgileri öğrenmeye yetmez. Dahası, bilimdeki her şeyi bilseydiniz bile bu, gerçeği bütün çıplaklığıyla görebilmeniz için yeterli olmazdı, çünkü bilimde bilinmeyen yığınla şey var. O nedenle amaç, "her şeyi bilmek" değil. Olabildiğince çok şeyi, olabildiğince doğru bilmek.
Bunu sağlayabilen 1 tane aracımız var. Bir de onu pekiştiren yan araçlar var (felsefe gibi; ancak felsefenin tek amacı bilimi pekiştirmek değil). İddianız olabildiğince çok şeyi doğru bilmek ise, o aracı kolay kolay çantanızdan çıkarıp atmamalısınız.