Bütündeki ayrıntıyı, ayrıntıdaki özü görebilme…
“Sezgi kavramı daha çok felsefi bir kavram olup oradan bilime uyarlanan bir kavram. İngilizcede untuition, Latincede untuitio olarak bilinen ve yakın coğrafyalarda aşağı yukarı aynı şekilde söylenen bir kavramdır.
Dilimizde kelime kökeni sezme olup; en genel anlamıyla gerçekliği dolaysız olarak içten ya da içeriden kavrayabilme, tanıyıp bilme yetisi olarak tanımlanır.
Adım adım ilerleyen gidimli düşünmenin ya da bir takım uğraklardan geçerek yol alan usavurmanın tersine, bir şeyi doğrudan doğruya algılayıp kavrama; bilinçli bir düşünme ve yargıya varma süreci olmaksızın doğrudan, aracısız gerçekleşen anlama ya da bilme şeklinde de tanımlanabilmektedir.”
Bana göre hangi şekilde tanımlanırsa tanımlansın ortak varış gerçekliğin kendisi olduğundan hiçbir zaman ve özellikle bilimde öyle kendinden menkul doğaüstü bir vasıf içermez.
Önemlidir. Çünkü aynı anda bir şeye birçok açıdan bakabilme, kıyas yapabilme ve disiplinler arası ( ilk bakışta aralarında sanki hiçbir bağ yokmuş gibi görünüp aslında tek yumurta ikizi kadar iç içe olan, matematik ve müzik, biyoloji ve estetik vb.) bağ kurabilme yetisine dayanır.
Bu yeti her ne kadar genetik yatkınlık içerse de bunu disipline edebilmenin yolu pratikten geçer. Gözlemden, araştırmadan, deneyden ve tüm bunları harmalayıp çıktıya evirebilecek mantıktan geçer.
Sezgi biraz da yürünen yolda arada bir geriye bakıp sağlama yapmak gibidir. Yolda giderken kaybolmamak ve yanlış bir yere sapmamak için yürüdüğümüz yol dışında çevredeki her bir ayrıntıyı da hafızaya kodlayabilmenin ürünüdür.
Bu olduğu zaman, yürüdüğümüz yolda başta hafızaya gereksizmiş gibi kodladığımız her şey başka bir zaman yürüdüğümüz benzer başka bir yolda hızlı yol almamızı sağlar. Sezgi dediğimiz şey de aslında daha önce kodladığımız birçok parça sayesinde bütünü kuş bakışı görebilme yetisidir ve emekle var edilir.
İnanıyorum ki bilim insanlarının ilham kaynağı olan sezgi bu tür bir sezgidir. Çünkü bazen bütüne uzun süre baktığımızda aslında özün gizli olduğu ayrıntı kaçırılabilir. Ayrıntıları da önemseyip baktığı şeyi bir bütün olarak görebilen insan bazen ayrıntıda gizli olan özü asla kaçırmaz. Bunu yapabilene de dahi denir.
Einstein bunlardan biridir. En bunaldığı dönemde keman çalması bir kaçış değil ulaşmak istediği şeye aynı evrensel ilkelere tabi başka bir yoldan ulaşma çabasından başka bir şey değildir. Matematikten bunalınca müzikle devam etmek misali. Ha 1 sayısı ha do notası… Her ikisinin tabi olduğu evrensel yasalar aynı…
Kaynaklar
- Abdülbaki Güçlü, et al. (2002). Felsefe Sözlügü. Yayınevi: Bilim ve Sanat Yayınları. sf: 1728.