Bir şeyin yapısının çoğunluğunu veya tamamını her ne oluşturuyorsa o şey ona ihtiyaç duyar. Basit ve kolay anlaşılabilir bir örnekle vücudunuz suya ihtiyaç duyar çünkü vücudunuzun büyük bölümü sudan oluşur. Bilinç için ise bilgiye ihtiyaç duyması (merak etmesi, merak duyulan şeyin gizemi) bilincin yapısının salt bilgiden oluşuyor olabileceğini gösterir. Bir kez öğrenmeye (bilgi edinme) başladığınız da sizde bu anlamda bilgi açlığı açığa çıkmaya başlar. Öyle ki bu doyumsuz bir duruma dahi neden olabilir. Hep daha fazlasını öğrenmek isteyebilirsiniz. Çünkü bir kez bu 'tadı' aldınız. Bu tıpkı elmanın tadını sevmek ve ama aynı zamanda açıktığınız için elmayı yemeye de ihtiyaç duymanız gibidir. Yani öğrenmenin de bilincin ihtiyaç yönü dışında bir 'tadı' da vardır. Bu tadı bilincin nasıl oluşturduğu başka bir konudur. Ama bu tadın kaynağı hayal etmek, edebilmekle ilgilidir. Zihnimiz için hayal etmenin herşeyde bambaşka bir tadı vardır. Bu taddan sadece öğrenme değil herşey nasibini alır. Bir şeyin hayali ile gerçeği arasında bilinç bakımından bu anlamda ciddi bir fark olduğunu söyleyebiliriz. Bunun nedeni de hayal dünyamızın sonsuzluğu değil ama sınırsızlığıdır. (Yoktan yeni birşey hayal edemeyiz ama deneyimlediklerimizi sınırsız konfigürasyonda kullanabiliriz, birleştirebiliriz) Çünkü bilinç orada özgürdür. İstediği dünyayı kusurlarından arındırarak yaratabilir. (Beyin için hayal etmenin o şeyin belli ölçüde deneyimletmesine eş simülasyonunu üretmek olduğunu da aklınızdan çıkarmayın. ) Bir şarkıdaki gibi 'görmek beraber olmak seninle çok güzel belki ama düşlemek bambaşka' Bilinc için başlı başına hayal kurmanın kendine has bir tadı varsa burada 'aşka aşık' olmak durumunun var olduğunu anlarız. Çünkü aşka aşık olmak aşkın öznesine değil de gerçekte aşkın kendisine aşık olmaktır. Profilimde bizlerin neden karşımızdakini sevdiğimiz sanarken gerçekte kendimizdekini sevdiğimizi açıkladım. Gerçekte biz kendi hayal dünyamızdakini ve onda o şeye veya kişiye dair oluşan tadı severiz. Ne yazıktır ki hep karşımızdakini sevdiğimizi sanırız. Oysa o sadece bir araçtır, semboldür (surettir) beynimiz için. Gerçekte sevdiğimiz şey o şey değil ona dair zihnimizin hayal aleminde var ettikleri veya var edebildikleridir. Aysel Gürel'in fark ederek dediği gibi 'bin yıldız koydum bir kiraz dudağa ' işte sevilen şey bu konulan ve bilinç tarafından o şeye dair yaratılan 'yıldızlardır'. Bu 'süslü' manzaraları beyniniz hayal olarak yaratır. Bu süslü manzaralar sizi cezb eder. İşte bunu bilgi açlığı için de yapar. Çünkü herhangi bir konunun bilgiye dönüşmesi bilincinize hayal olarak geçmesine bağlıdır. O şeye dair düşünceleriniz artık sizde ona dair hayal kurarak gerçekleşirken artık hayal dünyanızın tadı ona da bulaşmıştır bile. İşte bu 'tada' merak diyoruz. Merak dediğimiz şeyin altında gerçekte bu (tad) vardır. İnsanlar fark etsin veya edemesin merak denilen şeyle ilgili durum budur.
Son olarak yeri gelmişken bilinc nedir bilgi nedir. Bilinç salt bilgiden oluşuyorsa bilincin dönüştüğü bilgiden ayrı ve bağımsız bir varlığı olmayacaktır. Yani siz maviyi gördüğünüzde bilinç deneyimi (quali) olarak o anda deneyimlediğiniz şeye (bilinçte algıladığınız) mavi renge dönüşmüş oluyorsanız siz algıladığınız mavinin bilinç deneyimi olarak o anda taa kendisiniz ve taa kendisi oldunuz demektir. Bilinç salt bilgiden ibaretse bu durum kaçınılmaz olarak böyledir. Bunun sonucu ise Bilincin bilgiden bağımsız bir nitelik veya varlığı yoksa bilinç herşeye dönüşebilen şey demektir. Bu arada burada bunlardan bahsederken bilincin zor problemini unutmayın. Çünkü bu problemi anlamadan burada yazdıklarım insanlara konuyu tam olarak anlamadıkları için saçma gelecektir. Oysaki bilinç için herşey kendi bünyesinde bilgiye dönüşmek zorundadır. Dışımızdaki dünya ne olursa olsun herşey beynimizdeki nöral ağlara dönüşmek zorunda. İnsanlar dış dünyayı doğrudan gördüğü algıladığı sanısı içinde büyük bir hatada olsa da gerçekte durum bilincin zor problemindeki gibidir.
Bilinçle ilgili bir diğer zor problem de yine de bilincin bilgiden ayrı ve bağımsız bir varlığı var mı konusuna dayanır. Bu da bilinç bilgiyi nasıl 'okur' sorusunu yaratır. Çünkü yukarıdaki örnekle biz maviye dönüştüğümüz anda maviye dönüştüğümüzü fark edebiliriz. İşte bu fark eden şey nedir. Bu şeyin fark etme özelliği bilgiden bile bağımsız gibi durmaktadır. Eğer bunu fark edemesek zaten bilinçli olamazdık. Böyle bir durumda da bilinç için herhangi bir şeye (qualia olarak) dönüşebilen ama dönüştüğü şeye tabi olmayan şey tanımı ortaya çıkar. Tabi önemli bir soruda fark etmenin kendisi de bir bilgi midir veya bilgi durumu mudur.