Bilgimizin ve beynin çalışmasının çok büyük bir bölümü daha önceki deneyimsel bilgiye dayanır. Bu yüzden beyin daha önceki deneyimine göre bilgiyi çözümler. Bunun dışında ise bilginin çözümlemesi ya yapılamaz yada kolaylıkla yapılamaz dikkat ister çaba ister zorlama ister. Bu durumu yabancı bir dil konuşma örneğindeki şu durumla çok kolay anlayabilirsiniz. Mesela karşınızda tamamen yabancı dil konuşan biri arada kendi dilinizde bir kelimenin sesini çıkarsa bunu hemen beyniniz çözümler çünkü ana dilinize dair bilgi ve ses eşleşmesi zihnimizde deneyimlidir. İşte bu da bizi her beynin deneyimsel 'dilinin' olduğu ve her beynin bu deneyim dilinin farklı olduğu gerçeğine götürür. Bu 'deneyim dil'i normal dilden farklı olarak sese (kelimelere) değil deneyimsel bilgiye dayalı bir dildir. Her beyin kendi bilgi ve deneyimine göre kendisine gelen bilgiyi ya çözümler yada çözümleyemez. İlgi alanlarınız açısından bu durum geçerlidir. Örneğin paraşütle atlayan birinin sunacağı bilgiler veya anlatacaklarına karşı benim deneyimin olmadığı için muhtemelen bana söylediklerini dinlemeyeceğim veya anlattıklarına ilgisiz olacağım ve sizin söylediğiniz dinlememe durumu gerçekleşecek. Diğer yandan paraşütle atlamış bu deneyimi yaşamış olsaydım bu muhtemelen tersi yönde olacaktı.
Yukarıdaki bilgilerin beyin/sinirsel durumunda yani deneyim dilinin durumunda beyinde o bilgi veya deneyime ilişkin oluşan nöron ağ haritası olduğunu ve buna dair yeni gelen bilgilerin bu haritanın konusu olan deneyimsel bilgiye göre beyin tarafından kıyaslanarak çözümlendiğini anlıyoruz. Yabancı dil ana dil örneği bunu bize çok net bir biçimde gösteriyor. Beynimizdeki nöral haritaların anlamsal/bilgisel karşılığı sayesinde bu çözümleme yapılır. İşte bu yüzden de 'beyin körlüğü' denen durum vardır. Beyin deneyim/bilgi ile görür. Bu yüzden bir şeye bakarsınız ama göremeyebilirsiniz veya duyarsınız ama anlamayabilirsiniz. Burda bir nevi beyin gelen dış bilgiye kapalı ve o konuda henüz açılmamış bir durumdadır. Çünkü beyin kendindeki bilgiyi kullanarak bunu algı araçlarına bile yansıtır. Bu yüzden iki kişinin baktığı manzarada gördükleri şeyler veya yeni anıyı belleğe alma biçimleri farklı olur. Beyin böylesi durumlarda kendi zihinsel imgelemlerini o an dış gerçeklikle harmanlayabilir. Yani görülen duyulan şeylere kendi deneyim/bilgi/his eklemesi yaparak yeni anı kaydedebilir. Bu yüzden her beynin önceki bilgi/his/deneyimine göre kendi öznel durumu tamamen bireye özgü ve bu anlamda beyinlerimizin kişiye özel ve birbirinden özel nöral ağlara dayalı 'parmak izler' i olduğunu anlıyoruz.
Son olarak beyindeki haritalar nasıl içerik olarak anlam ve bilgiye dönüşüyor beyinle ilgili henüz çözülmemiş en gizemli konulardan biri budur. Burada beyin haritasının ilgili bilgiye dair bütünlüğü olduğu kesin. Örneğin konuşma seslerini düşünün. Harfler tek tek anlamsızdır ama bir araya gelince kelime sesi oluşur ve beyinde bu bütünsel kelimenin sesine dair zihnimizde bütünsel bir ses belleğine dair nöral harita olduğu için bu kelimeye dair sesin bütünsel yapısı beyin tarafından direk ve otomatik olarak çözümlenir. Bu da bizi beyinlerimizin bilgi işleme türünün çok büyük oranda önceki deneyimsel belleğe dayandığını ve bunun bütünsel bir bilgi işleme biçimi ile gerçekleştiğini gösterir. Algıda seçicilik denen şey de yukarıda sizin yazdığınız durumda bu nedenle gerçekleşir ve direk adınızı duyunca beyniniz otomatikman devreye girer. Bu yüzden yukarıdaki belirttiğimiz gibi 'bilgisel beynin körlüğü' yanında 'bilgisel görmeden' (bilgiye dayanan veya anlamsal görmeden) de vardır. Tabi bu görme yanında duymayı da kapsar. Örneğin Birine seslenir ama duyuramayabilirsiniz. Söylediğiniz şey o kişinin beynine tesir etmez. Çünkü verdiğiniz bilgi karşımızdakine geçecek o bilgiye dair yeterli nöral haritayı içermiyordur. Burada beynin kendini o bilgiye bir nevi hali hazır durumu itibariyle kapalı/bloklu/mühürlü benzeri olma halinden bahsedebiliriz.
Peki bir bilgiye dair beyin sinirsel ağ tabanının bütünlüğü içinde size gelen yeni bilgiye beyniniz neler yapar buna da değinelim. Beyniniz size gelen yeni bilgiyi kendi durumuna göre hayal etmeye imgeleme yapmaya çalışır. Bu yüzden de gelen bilgiyi kendi bilgisel/deneyimsel 'diline' çevirmeye çalışır. Çünkü başka türlü yeni bilgiyi kavrayamaz. Bu yüzden yeni bilgi çoğu Zaman önceki bilgilerle bağlantılandırılarak depolanmış olur. Hatta beyin bunu yaparken kendi öznel durumuna göre o bilgiye kendi önceki imgelerinden veya hayal unsurlarından da ekleme yapabilir ve o bilgiyi her hatırladığınızda kendi öznel kaydınızı çağırır bu şekilde siz o bilgiyi kendi öznel kaydınızıla hatırlamış olursunuz.
Son söz olarak insana düşen en önemli şey kelimelerin ve kavramların ötesindeki deneyimsel duruma odaklanabilmesidir. Çünkü Mevlana'nın dediği gibi aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları (deneyimleri) paylaşanlar anlaşabilirler. Bu nedenle Anlama veya anlam deyince kendini kelimelere veya kavramlara hapsedenlerin bu konuda (dil/düşüme/deneyim ilişkisi hakkında) henüz hiç bir şey bilmediklerini ve düşünmediklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.