Bunun ana kaynağının matematik olduğunu düşünüyorum fizik ve matematikte sayılar ve soyut düşünme ön plandadır. Bu soyutluk ve anlaşılmazlık insanda endişeler yaratır ve bu gibi derslere ön yargı beslerler. Bu konuyla ilgili detaylı bir yazıyı sizinle paylaşacağım ama matematik dersini sevin ki fizik dersine yoldaş olsun :)
Sayılar, problemler, eşitlikler, eşitsizlikler, şekiller, grafikler, alan, hacim, vektörler, koordinat sistemi, trigonometri, logaritma…. derken karşınızda okul, dershane, özel ders, aktivite programları içinde hayatını bir hedefe yönlendirmeye çalışan, aslında sadece hayata tutunmaya çalışan çocuklar, gençler. Aslında matematiğin içeriğini zorlaştıran, anlatılan şeyin seviyesini ayarlayabilmek ve nedenini açıklayabilmekle alakalı. İlkokul öncesi ve ilkokul eğitimi sırasında bilinçli öğrenci daha doğrusu insan yetiştirebilmek belki de eğitimin temeli. Sonrasında çocuklar uğraştıkları şeyin ne olduğunu bilerek devam edecek ve bunu gerçek hayata taşıyabilecekler. Her çocuk matematiği sevmek zorunda mı? Tabii ki de değil, ancak her ülkede olduğu gibi bu ülkede de belirli bir seviyeye gelip amaçları gerçekleştirmek, matematik temelinin doğru ve iyi atılması ile mümkün. Aslında belki de bu temel, özgüveni yükseltip sevilmeyen şeyi sevdirebilir. Matematik; bir örüntü ve sistemler bilimi olduğu gibi ardışık soyutlama ve genellemeler sistemi olarak da tanımlanabilir. O halde matematik zihinsel olarak yaratılan bir sistemdir. Bu durum matematiği soyut hale getirir. Genel olarak, soyut kavramların kazanılması zordur. Matematiğin öğrencilere zor gelmesinin sebebi burada yatmaktadır. Matematiğin çocuklara soyut gelmesi çocuklarda matematiğe karşı olumsuz bir önyargı oluşmasına sebep olabilmektedir. Soyut matematik kavramlarını, öğretim sırasında, somut araçlar kullanarak bu zorluğu giderebiliriz. Yapılan çalışmalar, bireylerin öğrenmeleri arasındaki farklılıkların yaklaşık dörtte birinin kaynağının önyargı; kaygı ve tutum sonucu ortaya çıktığını göstermektedir. Kaygının ilerlemesi kaygılanılan durumun başarılamayacağı inancına sebep olur. Tutum ise belli bir şeye karşı olumlu veya olumsuz tepkilerdir. Birey olumsuz tutum geliştirdiği şeye karşı ilgisiz kalır, onunla uğraşmaz, hatta kendisine göre bir iş olmadığını düşünür. Öğrencilerin matematik ile uğraşırken, matematiği sevip sevmedikleri ve kendilerine güvenle ilgili hislerinin tümü matematiksel tutum olarak ifade edilir. Ülkemizde pek çok öğrenci matematik dersi için zor tanımını yapmakta ve matematiğe karşı olumsuz tutum geliştirerek ön yargılı davranış göstermektedir. Bu ön yargı çocuklukta öğrenilmiş olabilir, kişiliğin bir parçası olabilir, olumsuz öğretmen tutumundan, olumsuz ve yetersiz eğitim şartlarından, seviyenin üzerinde ödevlerden, sınıfta hata yapma kaygısından kaynaklanabilir. Doğuştan nesne, olay ve diğer insanları sınıflama eğilimi ya da matematik yeteneği yoksunluğu şeklinde genetik olabilir. Matematik korkusunun % 40 oranında genetik sebeplerden kaynaklandığı istatistikler ile açıklanmıştır. Ayrıca; öğrenilen ön yargı ailenin sürekli çocuğu baskılaması, çocuğun hedeflerinin ya da başarısının üzerinde beklentiye girilmesi, öğretmenin kendi kaygılarını çocuğa yansıtması, okuma becerilerinin gelişmemiş olması nedenleriyle konuya ve problemlere hakim olamama gibi durumlardan kaynaklanabilir. Londra Üniversitesi Eğitim Enstitüsü bir araştırmada, zevk için düzenli olarak okuyan öğrencilerin, matematik becerilerinde neredeyse % 10’luk bir avantaj sağladıklarını göstermiş, “güçlü okuma yeteneğinin çocukların yeni bilgileri kolay edinmelerini ve anlamalarını sağladığını” savunmuştur. Matematik eğitiminde sosyo-kültürel bir etki olarak çocuklar yetişkinlerin kaygılarını hissedip kendilerinin de tetikte olması gerektiğini düşünüyor. Kültürel değerler de etkili olabiliyor. Örneğin kızların matematikte çok iyi olmadığı kanısı bu öğrencilerin matematik korkusunu körükleyebiliyor. Ayrıca gen faktörü de devreye girerse, yani genleriniz size genel olarak daha endişeli bir karakter vermişse bu durum anksiyete eğilimi kapsamında matematiği de diğer tehditler gibi görmenize neden oluyor. Örneğin; bir insan ne kadar endişeli ise performansı da o kadar düşük olacak, matematikten kaçtıkça tekrar karşılaşmaktan da o kadar çok endişelenecektir. Bunların yanında; öğretmenin dikkat ve ilgisinin dışında kalan öğrenciler, matematik dersini anlayamadıklarını ve başaramayacaklarını düşünür. Bunu derse karşı ilgisizlik ve başarısızlık takip eder. Böyle durumları engellemek için, öğretmen ders içinde ve dışında her öğrenciye mümkün olduğunca eşit söz hakkı ve sorumluluk vermeye çalışmalıdır. Matematik kaygısının, bilinen genel etkilerinin yanı sıra, uzun vadede çekingenlik, özgüven kaybı, aşağılık duygusu gibi etkileri de olabilmektedir. Bu sebeple, söz konusu matematik kaygısı ne kadar erken teşhis edilir ve tedavisine başlanırsa o oranda da başarı şansı artacaktır.
Matematiği Sevdirmek İçin Neler Yapılabilir?
Aile, eğitim camiası ve araştırmacılar olarak, bu durumları iyileştirme ve çocuklara matematiği sevdirme noktasında neler yapabileceğimiz sorusunun cevapları aşağıda maddeler halinde sunulmuştur:
Öncelikle; çocuklara matematiği tehdit ya da korku olarak değil, kendilerini sınayacakları bir alan olarak görmelerini sağlayıp, bu korkunun beceriksizlik anlamına gelmediğini anlatmalıyız.
İlköğretimin ilk yıllarından itibaren öğrencileri gelişmişlik düzeylerine uygun matematik aktiviteleriyle karşı karşıya getirmeli, onların kapasitelerini zorlayacak etkinliklerden kaçınılmalıyız.
Öğrencilerin okuma becerileri ve okumaya karşı ilgilerini artırmalı, onlara yorum yapabilme gücü sağlamalıyız.
Matematik derslerinde uzun ve can sıkıcı ödevlerden kaçınılmalı, alışılmış rutin alıştırmaların yanı sıra öğrencilerin ölçme yapmalarını gerektiren, onları araştırmalara yönelten ödevler de verilmelidir.
Matematiğin günlük hayatta ne kadar çok kullanıldığını gösterip bu derse karşı olumlu tutum geliştirmelerini sağlamalıyız.
Ödevlerin uzun ve can sıkıcı olmamasına dikkat etmeli, daha çok araştırmaya yönelik ödevler vermeliyiz.
Konu anlatımında tüm öğrencileri etkin kılacak yöntemler kullanmalıyız.
Öğrencilere evde ve okulda her konuda düşüncelerini açıklama fırsatı vermeliyiz.
İşlemleri ve bu işlemlerin teknikleri öğretilirken ezberleme yerine, bunların anlamları üzerinde durmalı, işlemlerin tekniklerini açıklayıcı ders materyali, kavram ve algoritmalar pekişinceye kadar üzerinde durmalıyız.
Sınavlara ilişkin olumsuz önyargıların altında yatan nedenleri bulup, bu önyargıları iletişim yoluyla ortadan kaldırmalıyız.
Aşırı kaygılı öğrencilerin rehberlik servislerine yönlendirilmesi sağlanarak, bilişsel yeniden yapılandırma teknikleriyle tedavisine başlanılmalıdır.
Öğretmenler, veliler ve araştırmacılar olarak, öncelikle kabul etmemiz gereken durum; her çocuğun beklentisinin, algısının ve öğrenme yönteminin farklı olduğudur. Analiz etme, sorgulama, empati kurma, problem çözme, okuma, anlama, yorumlama, düşünme becerileri, zeminde mutlu ve özgüvenli öğrencilerle daha sağlıklı gelişir. Çocuklar bu dünyaya düşünebilen insanlar olarak geliyorlar. Düşünebilen, mutlu, özgüvenli insanlar olarak kalmaları, çocukların kişiliklerini zedelemeden, kolay ve somut tekniklerle, olumlu iletişimle mümkün. Aslında sağlıklı aile ve sağlıklı öğretmenlerin kaliteli işbirliği; her çocuğun kendi içinde ilerlemesi için ortam yaratır. Son olarak şunu belirtebilirim ki; bu yazı çocukların sadece matematik korkularının nedenleriyle değil, diğer eğitim-okul korkularıyla da ilişkilendirilebilir.
Kaynaklar
- Zühre AYDIN YENİOĞLU. Matematik Dersi Neden Korku Yaratır, Nasıl Giderilir?. (22 Mart 2021). Alındığı Tarih: 1 Haziran 2021. Alındığı Yer: Matematiksel.org | Arşiv Bağlantısı