Evrim sürecinde bir türden diğerine geçiş tekdüze bir gelişme şeklinde değil, genellikle "sıçrama" şeklinde gerçekleşiyor. Ortaya çıkan yeni türün (örneğin Homo sapiens) genetik kombinasyonu özelliklerini ve yeteneklerinin kapasitesini belirliyor, ve bu özellikler daha önceki türe göre çok farklı olabiliyor, ancak aynı tür içinde "homojen" oluyor, yani bireyler arasında az farklılık gösteriyor. Örneğin, genel olarak tüm şempanzeler ağaca tırmanmakta yetenekliyken, tüm insanlar ellerini kullanmakta daha yetenekliler. Kuşlar önceki iki türün gerçekleştiremediği uçma yeteneğine sahipken, tüm balıklar öncekilerin hiç birinin beceremediği "su altında solunum yapabilmek" yeteneğine sahip. Bu noktadan sonra "üstünlük" kavramını "neyin üstünlüğü, nerede, neye göre..." sorularıyla sorgulamaya başlarız.
"Zeka üstünlüğü" benzer şekilde karmaşık ve yetersiz bir kavram.
"Zeka kapasitesi" eğer bir bireydeki nöron-sinir hücreleri sayısı, aralarındaki etkileşim olasılık sayısı, hızı, bilgiyi hafızada tutabilme kapasitesi vb. olgular şeklinde ele alınırsa, bu kapasite bir türün sağlıklı bireyleri arasında kayda değer bir değişiklik göstermez. Beynin, sinir sisteminin genetik kodu aşağı yukarı tüm bireylerde aynı. Yani Homo sapiens olan tüm bireyler yaklaşık olarak aynı kapasiteye sahip.
Zekayı kullanabilme yeteneği ise farklı bir kavram, ve bu yeteneği açıklamakta "zeka kapasitesi" birinci etken değil. Diğer bir deyişle, bir insanın herhangi bir konuda diğerine göre daha "zeki" oluşu, zeka kapasitesiyle açıklanamıyor. Temel farklılıkları en çok açıklayan etkenler eğitim (tamamen sosyal etken), odaklanabilme yeteneği (bu yetenek de başta sağlık olmak üzere birçok fiziksel ve sosyal etkene bağlı), şartlanma/motivasyon. Görülebileceği gibi, bu etkenlerin de neredeyse hepsi kalıtımsal değil, çevresel etken.
Çevresel etkenlerin temel belirleyici olduğuna dair çok sayıda araştırma var ve bu tez artık dünyanın her yerinde geçerlik kazanmış görünüyor. Web üzerinde birçok örnek bulunabilir, benim en etkileyici bulduklarımdan biri, ABD'de bilişsel yetenek farklılıklarını ölçmek için yapılan Stanford-Binet testi. 1932 ve 1978 yıllarında yaygın olarak yapılan testlerde siyah ve beyaz amerikalıların arasındaki fark incelenmiş. Test uygulanan insanların (siyah-beyaz karışık) genel ortalaması 46 yılda oldukça yükselmiş. Siyah-beyaz farkı incelendiğinde ise, 1932 yılında beyazların ortalama skoru daha yüksek çıkarken, 1978 yılında aradaki fark belirgin bir şekilde azalmış. Bu durumda, eğer sözkonusu bilişsel yetenek farklılıklarını kalıtımla açıklamaya kalkarsak ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: "Beyazlar şimdilik daha zeki, ama siyahlar daha hızlı gelişiyor ve 22. yüzyıla kalmadan beyazları geçecekler".
Çevresel etkenlere dayalı yaklaşım ise bu değişimi "şartlardaki eşitsizlik azaldıkça bilişsel yeteneklerde izlenen farklılık da azalıyor" şeklinde açıklar. Bu açıklamayı da farklı çevrelerde yetişmiş ikizler arasında yapılan araştırma sonuçlarıyla, ya da yoksul siyah ve varlıklı beyaz ailelerde yetiştirilmiş siyah çocukların test performansları arasındaki farklılıkları belgeleyerek destekler. Yani, etnik gruplar arasında kaydedilen ortalama yetenek farkı, temel olarak, bu grupların maruz kaldığı çevresel etkenler arasındaki farklardan kaynaklanır.
1,842 görüntülenme