Bazı otörlerin dişi ve erkeği neredeyse farklı türler kadar farklı bularak, aslında bir arada bulunamayacak iki bireyin, ömür boyu birlikte olabilmesini sağlayan bağlayıcı bir unsur olarak tanımlaması açısından, seratonin nin sihirli değneği ile yapılan bir büyü olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Neden...
Aşık olma sürecinde, prefrontal korteks baskılanır. Yani mantıksal, rasyonel yanımız belli bir süre geri planda kalarak, belli bir konuya karşı gerçliğimizi yitiririz. O da aşık olduğumuz kişi. Bu açıdan obsesif kompalsif duygudurum bozukluğu ile benzer bir seyir gösterir. Diğer yandan böyle olmasa, o kişiye tahammül edemezdik. Gerçek dışı bir müdahele olmalı ki, bize benzemeyen, farklı ruh haline sahip bambaşka birini kabullenebilelim, birlikte yaşayıp üreyebilelim.
Özellikle aşk bittikten sonra, ben buna mı aşık oldum, onun için neler yaptım, kendime inanamıyorum gibi sözler etmemizin nedeni, bu mantıksal yanımızın baskılanmasının ortadan kalkmasıdır. Bu açıdan hiçkimse, büyük fedakalıklara sadece aşk açısından değmeyecektir. Ancak bu önermeyi de aşık olmamış bir beyinle yaptığım aşikar. Bunu biliyor da olsak, aşık olduğumuzda -gel bir de bana anlat- diyeceğiz.
İşte insan böyle manipülasyonu savunacak kadar irrasyonel. Bu nedenlerle inançlarla inançsızlıklarla dertlerimiz bitmez, aşk ile olan imtihanlarımız da. Çünkü kendimizi tamamlama, aslında olmamız gereken kişiye dönüşme çabamızın peşinde koşmadan atlıyoruz en önemli konulara. Kendi merkezine, olması gereken frekansa ulaşmayan kişinin, kendine uygun frekansı yakalaması da mümkün olmayacağı için, ilgi duyduğu kişileri hatalı bularak geçirecek ömrünü. Kendine bakmamaya çalışarak...