ZAMAN VE MEKAN!
Bugün üzerinden geçmişteki kimi masaya yatırır ve değerlendirmeye kalkışırsak kalkışalım, mahkum edemeyeceğimiz tek bir düşünür, tek bir bilim insanı, tek bir önder yoktur. Ancak yanılırız.
Olay ve olgular, zaman ve mekan dikkate alınarak ve egemen olduğu zamanın ve mekanın anatomisi üzerinden değerlendirilir, değerlendirilmelidir.
Evet, Aristo Mantığı “doğru düşünme sanatı” olarak kurgulamış ve icra etmiştir. Farklı dönemlerde ondan ve dönemine kıyasla daha geri var sayacağımız metafizik temelde mantığı “düşünüşün ideal kanunlarının bilimi” olarak yorumlayıp icra edenlerin yanı sıra, materyalist temelde “belirlenmemiş nesnenin fiziği” ve varlık bilim temelinde “var olanın genel niteliklerinin bilimidir” şeklinde yorumlayıp icra edenler de oldu.
Ancak bir konuda bir şeyin hakkını vermek lazım: Aristo mantığının 2000 yıl boyunca yegane mantık olarak kabul görmüş ve Orta Çağ Avrupa karanlığında skolastik düşüncenin kendini bu temel üzerinden konumlandırmış olması, sizler de takdir edersiniz ki Aristo’nun suçu olamaz.
Hatta zaman ve mekan itibarı ile Aristo’ya atıf üzerinden ve bugün halen kullanılmakta olan, soylulara özgü anlamında ve sadece onlara hak görülen egemenliğin “Aristokrasi” olarak adlandırılıyor olması da onun suçu değildir.
Antik Yunan demokrasinin beşiğidir. Demokrasinin ilk filizlendiği yer Antik Yunan Site Devletleridir. Ve orada halkın tamamının ve doğrudan yönetime katılma hakkı tanımlanır. Bugün bütün kusurlarına rağmen geliştirmiş olduğumuz demokrasinin ik nüveleri o zaman ve o mekanda atılmıştır. Ancak gelin görün ki o zaman ve o mekan Atina’sında 300 bin nüfus ve bunların sadece 30 bin soylu erkeği halk olarak sayılmaktadır. Geriye kalan 270 bin köle, kadın, yaşlı ve çocuğun hiçbir söz hakkı yoktur.
Şimdi buradan gerisin geri o zaman ve mekana göre ilerici bir pozisyonda olan Atina demokrasisine yönelik ve bu zaman ve mekan üzerinden bir değer atfetmeye ve mahkum etmeye yönelik bir çabaya girişirsek; o dönem antik yunan soylularının “bizim elimizden bu kadarı geldi, bunca yıldır üstüne bir taş dahi koyamamışsanız bunda bizim günahımız ne, ne haliniz varsa görün” dese ne cevap vereceğiz.
Soruya dönersek: Aristo yaşamamış olsaydı ne olurdu? Bilim daha hızlı gelişip daha ileride olabilirdi. Bu bir ihtimal. Tam tersi halen ortaçağ karanlığı hüküm sürüyor da olabilirdi. Bu da bir ihtimal. Hatta hiç bir şey değişmeyebilirdi de. Bu da bir ihtimal. Ve sayısız ihtimal daha…Bi-le-me-yiz.
Fakat emin olduğumuz tek şey şu: HER ŞEY İLERİYE AKAR…
Zaman ve Mekan, her ne konuda ve kim ile ilgili olursa olsun, bir değerlendirme yaparken asla göz ardı edilmemesi gereken en asgari bilimsel etik ilkesidir. Yoksa ona kalsa Platon ve başımıza musallat ettiği çoban, mağara, ışık üçlemesi çok daha fazlasını hak ederdi, fakat hakkımız yok ve doğru da değil…Sevgiyle…
Kaynaklar
-
Abdülbaki Güçlü, et al. (2003). Felsefe Sözlügü. Yayınevi: Bilim ve Sanat. sf: 1728.