Annelik içgünüsünün tüm memeliler kadar insanlarda da olacağını varsaymak ne yazık ki oldukça indirgemeci ve yanlış. İnsan dil ile iletişim kuran bir canlıdır. Bir dile, bir inanç ve değerler sistemine doğar ve bu dil ile etkileşim içinde şekillenir. Hastalandığı zaman doktora giden, marketten paketinde tavuk alan yahut takım elbise giyen kişilerin duygu ve eylemlerini diğer memelilere bakıp, "o da emiziriyor o zaman benzerdir" diye yorumlamak oldukça yetersiz. Hatta bir o kadar zararlı çünkü yok saydığı toplumsal güç ilişkilerini cehaletiyle körüklemekte.
Günümüzde iyi bir anne nasıl olur sorusuna verdiğimiz cevapları bir düşünelim. Çocuğuna aşı yaptırır mı yaptırmaz mı? Çocuğunu nasıl bir okula yollar? Çocuğu için ne gibi fedakarlıklar yapar? Çalışmalı mıdır çalışmamalı mıdır? Bu sorulara annelerin "içgüdüleri" ile karar vermelerini mi bekliyoruz? İyi okulu nasıl hissetmeli mesela? Aşıları yaptırmadan önce koklasın mı ne yapsın? 2021 yılında bir anneye bakıp dişi yeterince keskin değil, bu çocuğuna iyi yemek getiremez demiyoruz değil mi (neyse ki!)? Maddi imkanları, sosyal çevresi, psikolojik ve fiziksel sağlığı giriyor devreye. Bunlar da çoğunlukla "iç" değil oldukça "dış" güdüler.
Ne yazık ki birçok anne kendini annelik içgüdüsü olmadığı için suçluyor. Oysa ki annelik toplumsal bir olgudur, "doğal" olduğu iddia edilen ama hiç de öyle olmayan bir çok anlam yüklüdür bu tanımda. Annelik hissediliveren değil öğrenilen bir şeydir.
Son olarak son araştırmalar gösteriyor ki anneler gibi babalar da hatta bakım veren diğer kişiler de, bakım verme sırasında biyolojik tepkiler veriyorlar. Çocuklardaki bağlanma da sadece anne ile bebek arasında değil, çocuk ile bakım veren arasında oluyor.
Velhasıl, sabah işe gitmem lazım diye yavrusunu ananesine bırakan ya da ona marka ayakkabı alan bir kedi görmeden anneliği içgüdüye indirgeyemeyiz.
Bilme yapılan feminist eleştirinin kapımızı çalması dileğiyle...
669 görüntülenme