Bu noktada '' gerçek,doğru,estetik,bilgi '' gibi kavramların ayırdına varmak gerekiyor. Gerçeklik dinde,felsefede,günlük dil ve bilimde farklı anlamlarda tanımlanır. ''Deniz seviyesinin altındaki yerlerde suyun kaynama noktası 100°C'nin üzerindedir ''açıklaması bilime dayanan bir gerçektir. Felsefe açısından gerçek kavramını tanımlamak çok daha çetrefillidir. Günlük dilde ise algıladığımız yahut algılayamadığımız her şeydir denilebilir. Anlayacağınız ''gerçek nedir '' sorusuna yıllarca cevap aranmış ve çok kalabalık,bir yığın veri elde edilmiştir. Şunu söyleyebilirm ki bu kavramlar sıkça birbirleri ile karıştırılmaktadır. Doğru: obje üzerinden edindiğimiz ''bilginin'' objenin özellikleri ile çelişmemesidir. Mavi bir kalemi göstererek ''bu mavi bir kalemdir'' demek olgusal bağlamda doğru bilgi kabul edilir ve yadsınamaz. Doğruyu, bilgiye ulaşma metodu belirler bi' noktada. İçsellik/dışsallık,ampirik,gündelik...Peki doğru bilgiye nasıl ulaşılır ? Bu da epistemolojinin (bilgi felsefesi) çok tartışılan bir konusudur.
Karanlıkta çalıların arasında gördüğün,ne olduğunu tam olarak idrak edemediğin cismin yılan olduğu yargısına varmak sizin dışarıdan/içeriden zihninize etki eden faktörlerden kaynaklı bir yanılsama olabilir. Bu durum için kesin bir gerçeklikten bahsetmek doğru olmaz öyle değil mi?.. En azından kapsamlı bir gerçeklikten :)
Mustafa beyin verdiği ''Venedik Taciri çok güzel bir kitaptır cümlesinin gerçekliği kişiseldir'' örneği gerçek ile değil, estetik ile ilgilidir. Ortak estetik yargısını kabul edenler de vardır ret edenler de...
Son olarak Mevlana'nın Mesnevi'sinde yer alan bir bir hikaye ile örnekleme yapmak istiyorum ''gerçek'' kavramının algılanış biçimine. Karanlık bir ortamda bir fili nasıl tanımlarsınız? “Fili târif et!” dendiğinde, herkes bu devâsâ hayvanın bir uzvunu geçirecektir eline. Birisi kulağını, diğeri hortumunu, bir başkası ayağını yakalar ve bir şeye benzetir fili. Oysa fil bunların hiçbiri değildir; hepsidir belki ama tek başına hiçbir parçası fili bütünüyle temsil etmez.