"AIDS" aslında bir hastalık "dönemi" ismi. Yani immün sistemin artık çöktüğü son evre. Yani "edinsel bağışıklık yetmezliği" evresi. HIV enfeksiyonundan sonra aşama aşama AIDS dönemine ilerler. Her HIV enfeksiyonu da illa AIDS dönemine girecek diye bir şey yoktur! HIV (+) olmasına rağmen gayet kaliteli hayatlar süren insanlar mevcuttur. Günümüzde AZT (Zidovudine) ilaçlar gibi virüsün çoğalmasını engelleyen ilaçlar mevcut. Fakat virüsü vücuttan tamamen uzaklaştıran (tam kür/cure) tedavi henüz yok. Bu sebepten ötürü AIDS, eskisi gibi gündemde değil.
Tüm bunlar sonucunda ne olur? Öncelikle, HIV'in bulaşmasından ilk 2-4 hafta içerisinde tıpkı gribe benzeyen bazı hastalıklar gelişebilir. Bu süreçte, bireyin şüphelenmeyeceği belirtiler gözlenir. Örneğin ateş çıkar, lenf düğümleri aşırı aktivite sonucu şişmeye başlar, boğaz şişer, döküntüler oluşabilir, baş ağrıları ve boğaz ağrıları görülebilir, ağız ve cinsel organlar çevresinde yaralar oluşabilir. Özellikle ateşle birlikte görülen bu döküntü ve yaralar AIDS'ten şüphelenmek için yeterlidir; ancak daha detaylı analizler yapılmalıdır. Ayrıca bu süreçte, HIV'in yarattığı boşluktan yararlanan bazı diğer mikroorganizmalar, vücutta yayılmaya başlayabilirler. Bunun sonucunda kusma, ishal, mide bulantısı, vs. görülebilir. Tüm bu belirtiler, yaklaşık 2 hafta içerisinde seyrelir ve yok olur. Bu süreçte doktora giden birçok AIDS döneminin teşhisi yanlış konulmaktadır, çünkü belirtiler oldukça çakışıktır ve ayırt etmesi çok güçtür. Bu ilk evreye akut (kısa süreli) enfeksiyon adı verilir.
Bu süreçten sonra AIDS, klinik gecikme ismi verilen ikinci evresine girer. İşte bu süreç, HIV'in sistemi ele geçirmesi için geçen süredir. Kimi insanda 2 yıl kadar kısa bir sürede oluşurken, kimi insanda 20 yılı aşabilir. Dünya çapındaki ortalaması 8 yıl kadardır. Bu evrede pek fazla belirti görülmez. Sadece bireyde kilo kaybı, sindirim sorunları ve zaman zaman ateş gözükür, ancak bunlar oldukça kısa süreli ve sürece dağılmış halde olduğundan teşhis edilmesi güçtür. Bu evrede, hastaların %60 civarında, sebebi anlaşılamaz bir şekilde farklı lenf düğümleri şişmeye başlar. Bu şişkinlik 3-6 ay arası sürebilir. Vücuttaki HIV yükünün en kolay tespit edilebildiği evre bu evredir. Kimi bireyde bu evre oldukça farklı işler. HIV-1 ile enfekte olmasına rağmen bireyin Yardımcı T Hücreleri ciddi şekilde HIV'e direnebilir ve uzun süre sayılarını koruyabilirler. Kimi bireyin savunma sistemi ise kısa sürede pes eder. Bu süreci hızlandırmak için, HIV'in tespitinden sonra antiretroviral terapi uygulanır. Bu terapi, HIV'i yok etmese de, mekanizmasını rahatsız ederek yavaşlamasına neden olur.
Sonunda, bu evrenin de aşılmasıyla birlikte Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu (AIDS) gelir. Hastalığın asıl kritik evresi budur. CD4+ T Hücreleri'nin mikrolitre başına sayısı 200'ün altına düştüğü anda, AIDS evresine girilmiş sayılır. HIV bulaşan insanların yarısından fazlası, 10 yıl içerisinde bu evreye ulaşır. Bu süreçte lenf nodları ölmeye başlar, akciğerler iflas etmeye başlar, kilo kaybı hızlanır, kaslar erimeye başlar, yorgunluk ve bitkinlik oluşur, iştah kaybı görülür, yutak şişmeye başlar. Bu evrede, kansere yakalanma riski de bir hayli artar. Özellikle Kaposi sendromu, Burkitt lenfoması, birincil merkezi sinir sistemi lenfoması ve serviks kanseri riski artar. Kanser, AIDS sonucundaki ölümlerin en sık olan ikinci sebebidir. Birinci sebep ise, çökmüş savunma sistemini fırsat bilen bakteriler, parazitler, virüsler ve mantarlar vücudu işgal etmesidir. Savunma, bunlara cevap veremediği için giderek artan bir ivmeyle vücut sistemleri iflas etmeye başlar.
Bu korkutucu senaryo, tıbbın gelişimiyle birlikte biraz daha kolay hale gelmiştir. Artık bu belirtilerin birçoğu kontrol edilebilmekte ve yok edilebilmektedir. Henüz AIDS'in işe yarar bir çözümü olmasa da, bu hastalığa sahip bireylerin yaşamlarını diğer insanlar gibi, normal ve uzun süre sağlıklı geçirebilmeleri için çok başarılı terapiler bulunmaktadır. Bu sebeple, HIV+ olmak, teknik olarak ürkütücü bir durum olsa da, pratik olarak korkulacak neredeyse hiçbir yanı yoktur. Bu terapiler sayesinde, AIDS'e yakalandıktan sonra 25-30 sene boyunca sağlıklı bir yaşam süren birçok insan bulunmaktadır. Elbette, öleceğini bilmek hiçbir insan için kolay olmasa da, HIV'e yakalanmak da Dünya'nın sonu değildir. Tabii ki her zaman dikkatli olmak ve bu hastalıktan ciddi bir şekilde korunmak gerekmektedir.
[1]
Kaynaklar
- Çağrı Mert Bakırcı, et al. İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü (Hiv) Ve Sebep Olduğu Hastalık (Aids) Hakkında Bilmeniz Gerekenler!. (2 Aralık 2012). Alındığı Tarih: 13 Şubat 2022. Alındığı Yer: Evrim Ağacı doi: 10.47023/ea.bilim.343. | Arşiv Bağlantısı