Konu üzerine bir kavram karmaşası söz konusu.
"Sonradan"ın çizgisi neresi? Neyin sonrasında?
"Geldi" de hayli belirsiz. Çünkü ahlak geldi mi, zaten var mıydı ya da geldiyse neden, zaten var ise neden vardı?
Ahlak dediğimiz olgu ile ilgili temel gerçek şu ki aslında ahlak doğada da var. Hayvanlar arası bir ahlak da var. İnsanüstü bir kavram ahlak. Ama biz insanlar ahlakı, insanın var ettiğini ve insani değerlerle yücelttiğimizi sanıyoruz. En basitinden, bir insana şiddet uygulayan insanı engelleyen köpek ahlaki bir tavır sergilemiştir. Bunu ister içgüdüsel olarak yapsın ister görüp taklit etsin bu tepki ahlakidir. Bir çocuğa saldıran köpeği savuşturan kedi de ahlaki bir tavırdadır. Buna göre diyebiliriz ki ahlak, insan aklına ihtiyaç duymaz.
Bir topluluğun ve o topluluğu meydana getiren bireylerin iyiliği için doğru olduğu kabul edilen davranış ve eylemlerin bütününe ahlak denebilir ve bu topluluğun illa bir insan topluluğu olduğunu iddia etmek pek doğru olmaz. Maymunlar da, köpekler de, arılar da topluluklar oluştururlar ve o toplulukların da kuralları vardır. Bu kuralları da ahlak olarak nitelemek de yanlış sayılmaz. Ve her toplulukta ahlaki kabullere aykırı davranan bireyler olur ve o bireyler o topluluk tarafından dışlanır ya da cezalandırılır.
Peki bu kurallar nereden gelir? Evrimden. Evrimsel dinamiklerden. İster akılla ve düşünerek ister içgüdüyle, ister deneme yanılma ile evrimsel olarak avantajlı olmaktır esas olan. Bir toplumu ayakta tutmak da evrimseldir çünkü. "Toplumsal çürüme" dediğimiz rahatsızlık da evrimseldir. Çürüyen toplum çöker ve biz toplumumuzu, daha güçlü olmak için kurduğumuz organizasyonu kaybetmiş oluruz.
"Sonradan" meselesine gelince... Ahlak için topluluk ya da en az iki birey lazım. Ve türlerin önce birey oldukları ve bir aşamadan sonra topluluklar oluşturdukları kabul edilirse ahlak da bir aşamadan sonra ortaya çıkmış oluyor. Toplumların varlığından sonra. Ama ahlakın, toplumların varlığı ila ortaya çıkması başka bir şey, ahlakın insan aklından çıkması başka bir şey. Bireyin kendisini hayatta tutmaya çalışması zaten anlaşılır bir şey. Ancak bireyin toplumu ayakta tutmak için çalışması ahlaki olur. Bunların ortaya çıkışı da her şekilde yine evrimsel ve ya akılla, düşünce ile ya da evrimsel bir deneme-yanılma ile oluşmuş durumda. Arılardaki, karıncalardaki gibi. Onların akılları, düşünceleri yok ama ahlaki kuralları var. Bir zamanlar onlar da bireysel yaşıyorlardı ve bu kurallara ihtiyaçları yoktu. Bir aşamadan sonra toplum haline geldiler ve belirli kurallar ile topluluklarını sürdürmeyi başardılar. Buna göre evet, "sonradan" ahlaklı oldular ama ahlaklarını oluşturacak olan yeterlilikleri zaten vardı. Hayatta kalma güdüsü, evrimsel dinamikler.
Günümüzde ise ahlak, bu evrimsel dinamiklerden tamamen uzaklaşmış durumda. "Saçını örtmeyen kadın ahlaksızdır" fikri artık başka bir şey. "Saç kadını çekici gösterir. Erkekler de tahrik olur. Cinsel dürtüler hareketlenir. Ahlaklı kadın bunu istemez. Umursamayan kadın da zaten ahlaksızdır" bakışının evrimsel dinamiklerle, toplumu ayakta tutmakla, toplumu oluşturan bireylerin mutluluğu ve güvende olmasıyla nasıl bir ilgisi var, artık sizin takdiriniz. Ama temelde şu var ki ahlak gayet mantıksal ve evrimsel bir olgu. Ne kadar "sonradan" ortaya çıkmış olsa da.