Günümüzün en önemli sorunlarından birisi kuşkusuz adalet ve aktöredir. Ahlak yani Türkçesi ile aktöre'nin tanımı şudur; Doğuştan gelen özyapı özellikleri, iyi özgülük, son olarak toplumun uyması gereken kurallar bütünü. Adalet yani türe; tüzeye uygun olan, yasalara uygunluk, doğruluk durumu. Bu durumda türe için şu çıkarımı yapabiliriz: Türe, bir erdemdir, yani aktöre ile doğrudan ilişkilidir. Sorunuza gelelim. Şimdi, siz diyorsunuz ki "kurallar dürüst insanları kısıtlar, kötüler yol alır". Bu durumda; aktöre, türe ile erdem kavramları üzerinde bir inceleme yapmalıyız.
Toplumbilime önemli katkıları olmuş Zygmunt Bauman şunu savunuyor; Aktöreye uygun olmak, iyi ve kötü arasında seçim yapabilme istenci olan kişinin özgürlüğüne bağlıdır. Ayrıca Bauman çağcıl sonrası (postmodern) bir aktöre kuramını savunmakta. Bauman aktöreyi evrensellikten kurtarmaya çalışmakta. Bu ne demek peki? Kısaca, aktöre evrensel değil ötekine bağlı olmalıdır. Burada "Ben" ve "öteki" kavramları öne çıkar. Yani siz başkasının sorumluluğunu üstünüze alıyorsunuz.[1]
Şimdi burada duralım. Bauman reis ne demiş? Öteki için sorumluluk. Tüm aktöresel kuramların çıkış noktasında kanımca şöyle bir çıkmaz var. Aynı biçimde sizin sorununuzda bu çıkmaza bağlı. Toplumsal kurallar benim için mi, yoksa onun için mi? Kişioğlunu kendinden daha iyi tanıyan kaynağa gereksinim duyuyoruz. İnançlar. İnançlar bize belli başlı özgürlükler ile yasaklar getirir. İnançlar özetle şunu söyler; aldatma, adam ol, inancına koşulsuz bağlan. İnançlar kişioğlunun şu özelliğine vurgu yapmakta; Kişiler kendilerinin düzeni için başkasını kısıtlıyor. Bunlara kılıf uyduruyor; Özgürlük, yaptırım, sınır vs.
Şöyle düşünün; Çok güzel bir hanım gördünüz. Onunla birlikte olup cinsel doyuma ulaşmak istiyorsunuz. Kanımca kişiler evrimsel süreçte kazandığı özellikler nedenle çoğunluk için cinsel doyum, diğer doyumların zirvesidir. Peki bu kıza çağdaş bir biçimde mi davranacaksınız yoksa "gücüm var, bana karşı gelemez" diye kıza tecavüz mü edeceksiniz? Kolaya kaçıp tecavüz ettiniz diyelim. Sizi ne engelleyecek? Bu arı bir özgürlüktür. Gerçektir. Bu sizin doğanızdır.
Ancak karşımıza hem anayasada, hem de okullarda duyduğumuz bir tümce kafamızda yankılanıyor: Özgürlük sınırlıdır, başkasının özgürlüğünü kısıtlayacak biçimde kullanılamaz. Kim akıl etti bu sınırı? Bu kanımca ilk topluluklar oluştuğunda ortaya çıkmış bir şey. O kadın tecavüze karşı sizin cinsel doyuma ulaşma özgürlüğünüzü bir hak olmaktan çıkarıyor. Bu yüzden buna tecavüz diyor. Eğer bu olmasaydı karmaşa düzeni olurdu. İşte bu noktada Yargı devreye giriyor. Yargı tam olarak özgürlük sınırlarını denetler.
Özetlersek yanıt şu: sınırlar vardır. Bu sınırlar bireycidir. Bireye önem verir. Bireyler birbirinin içindeki hayvani içgüdüleri kısıtlar. Çünkü kişiler saldırgandır. Bu saldırganlıklara biz özgürlük diyoruz. Bunları sınırlayan olguya Yargı. Yargı, kurallarla törelerin denetim organıdır. Yargı gücünü eğitim-öğretim ile anayasa sayesinde gösterir. Siz bu kurallara uyacaksınız ki o kurallara uymayanlar yargıya teslim olsun. Yargı sizsiniz. Mahkemeler falan, bunlar yalnızca olağanüstü durumlarda olaya el atar. Bu demek oluyor ki kurallar, yargıyı güçlendirmek için dürüst olanı kısıtlar. Dürüstler ve erdemliler bu kısıtlar içinde yargı organı olur ve kurala uymayanları yok eder.
Kaynaklar
- Zygmunt Bauman. (2015). Parçalanmış Hayat, Postmodern Ahlak Denemeleri. Dergipark, sf: 191-196. | Arşiv Bağlantısı